Tanju Özcan biliyordu.

Böyle olacağını tahmin ediyordu.

Malûm süreci umuyordu.

Siyasi yelpazeyi aklıyla güdüyordu.

O’nun kulağına siyaseten her zaman kar suyu kaçmış ve/veya kar suyu kaçırılmıştır.

Son yazımda!

Ben de, kulaklara yağmur suyu bırakmış;

Bolu Belediye Başkanı Tanju Özcan’ın, önceki Belediye Başkanı Alaaddin Yılmaz isminin bir caddeye verilmesi önerisine!!

Şöyle bir paragraf açmıştım.

“Alaaddin Yılmaz isminin yol’a veya caddeye verilmesi çok tartışılacak görünüyor”

“Vay nidaları”

“Fay kırılmaları” başlayacak

“Enteresan bir süreç olacak” diye yazmıştım.

Ve

İlk vay!

İlk fay!

Başkan Özcan’dan geldi.

Yine, yeni, yeniden!!

Emaye kaplı, sır saklı bir süreç Bolu’nun kucağına ilişiverdi.

XXX

Bolu Belediye Başkanı ve Şehr-i Emin’i Tanju Özcan..

"Sadece Cumhuriyet Halk Partililer değil, Ak Partililer de Alaaddin Yılmaz isminin bir caddeye verilmesine karşı çıkıyor” açıklamasını okudum.

Bir vatandaş olarak;

Açık söylüyorum; utandım.!

Tanju Özcan’ın

“O kadar büyük tepki geldi ki kamuoyundan, burada tabi Alaaddin Yılmaz'ın oturup tekrar düşünmesi lazım” değerlendirmesi karşısında sedire yaslandım.

Ahşap, marangoz işi evin çamdan mamul tavanına gözümü diktim.

Kokuyu almıştım, çıra kokusu burnuma kadar geliyordu.

İnsani reflekslerimin incindiğini, beyin hücrelerimin yandığını hissettim.

Nörolojik bir vakaya dönüşeceğim korkusuyla,

Alzheimer hastalığına kapılma riskimi gözden geçirdim.

Şöyle yaptım.

Önce aynaya baktım.

Sonra benden ayrıldım; aynanın ardına dolanarak dışarıya göz attım.

İyi bildiğim kişiler, yerler, yerli yerindeydi.

Alaaddin Yılmaz yaylasında,

Tanju Özcan odasındaydı.

H.Cumhur Bandakçıoğlu, komisyondan ayrılmış,

Mehmet Demirci, başkana son mektubunu yazmış,

Nedret Yıldız, toplum mühendisliğine soyunmuştu.

Herkes canlı canlı, canlı yayındaydı.

İl Genel Meclisi balık ölümlerini hala gündemine almamış,

Bolu Belediyesi mantar işlerine sarmıştı.

XXX

Kişileri, dünü, olayları;

Alaaddin Yılmaz’ın üç dönem Bolu halkının oyları ile seçildiğini bal gibi hatırlıyorum.

Ruhlarımıza taktığımız maskeler, sanki pandemiden sayılıyor.

Kalemim kelimeleri sağıyor, cümlelerim sanrılarımın nöbetini tutuyor.

Ellerimin titrediği, içimin cız ettiği halimle baş başayım.

İhtiyacı var mı? bilmem.!

Önceki Belediye Başkanı Alaaddin Yılmaz’a acıyorum.!!!

Aslında o’na değil.

Toplumsal olarak yakalandığımız bu bilinç bulanıklığını ezelden sevemedim.

İçimizden sıyrılan insani reflekslerimizin kayboluşuna,

Her bir şeyi unutuşumuza,

Motivasyon kaybımıza,

Öz saygı düşüklüğümüze,

Yaşananları inkar edişimize,

Bilinç bulanıklığımıza,

Kaygı ve tasaların elinde oyuncak oluşumuza hep üzülmüşümdür.

Toplumsal olarak yakalandığımız Alzheimer türü bir rahatsızlık bu.

Ruhumuzu karartan, daraltan gizli bir maskenin ardında saklıyız.

Yüzümüzü kapatan değil,

Ruhumuzu da karartan maskeler bunlar.

XXX

Şimdi pardon.

İsmimi caddeye verin diye direten, Alaaddin Yılmaz değildi ki!..

Oturup düşünecek.

Şimdi!.

Asıl fikrin sahibi oturup düşünecek.

Olmadı.?

Bağdaş kuracak,

Diz çökecek.

Karşısına Alaaddin Yılmaz’ı da alıp; bu durumu nasıl düzeltebilirim.

Ben bir işe yeltendim, ortaya bu manzara çıktı.

Hakkını helal et demesi lazım.

Cadde olmadı; gömlek mi verelim diyecek.

Yoksa!!

Kendisine benzediğini iddia ettiği heykele mi ismini verecek ben orasını bilmem.

Üzerinde durmam.

Ve Fakat!

Tanju Özcan’ın bir taşla (cadde ismi) on dört kuş vurmasına seyirci kalamam.

Seçimle gelen birinin, sosyal medya üzerinden mahkum edilişine seyirci kalamam.

Muhafazakar ve demokrat tarafım, sol yanım ile sağ yanım buna cevaz vermez.

Zira…

Yazar’ım; yazarım.

Açıklarsa;

Alaaddin Yılmaz’ın ismi caddeye verilmesin diyerek karşı çıkan Ak Partili dostlarını, onları da yazarım.

XXX

Ben radyolu, televizyonlu, bilgisayarlı kuşağın sembol yaşayanlarından sayılırım.

Orhan Boran’ın sunduğu İpana Bilgi Yarışması’nın arasına reklamlar girerdi “İstanbul Reklam sunar”

Grundig Bak Bak’ta, Bak Bak Yüksek Kaldırım’da

Bak Bak galiba Bolu’da da vardı bir zamanlar.

Yeni sinemanın oralarda bir yerlerde idi sanırım.

Bu anlattığım 1960’ların sonu 70 lerin başı olmalı.

Taksitle radyo satardı Yüksek Kaldırım’da; Bak Bak.

O zaman teyp, televizyon filan yoktu daha.

Bak Bak Mağazaları "Bak Bak Yüksek Kaldırım'da" slogan reklamı ile ün almıştı.

Yüksek Kaldırım, Bankalar Caddesinin hemen başlangıcında bulunan malûm yokuşun üzerindeydi.

Renkli ışıklarla süslü bir vitrini vardı..

Grundıg Bak Bak’ta..Bak Bak Yüksek Kaldırımda”ydı.

Bir ara!

Ele güne karşı Bak Bak’ta…Bak Bak Yüksek Kaldırım’da.

Satılır mı?

“Ele Güne Karşı” ’yı alan olur mu?