Enteresan insanlar var; akıllarımıza bile gelmeyeni akıllara düşürmeye bire birler.

Had, mad umurlarında değil..

Sınırları yok.

Fantezileri, değil yaşlarını, utanç duvarlarını bile çoktan aşmış..

Ar damarını ulu orta şişirmeye meyilli şımarık bir kadının, güpegündüz tacizine uğrayacağım hiç aklıma gelmezdi.

XXX

Kadının, ele avuca sığmayan beden dili, dili ile kalmamış, saçmaları kulaklarımı yalayarak kanalizasyonun rögar kapaklarına kadar varmıştı.

Fındık kurdunun larvası gibi bacaksız bi tipti.

Hadsiz ve sınırsızdı.

Fındık kıran balesi, kadının şahsında sirk olmuş İzzet Baysal Caddesine sanki çadır kurmuştu..

XXX

Kadının dili pabuç, üzerindeki basmadan entarisi tiril tirildi.

Ruju, iki azı dişinin arasından kırmızı kırmızı sırıtıyordu.

Bir kırk beşlik boyu, ne çekmişse kemiklerinden çekmiş; kalsiyum eksikliği ile bir otuz beş anca geliyordu.

Kemiksiz rahat seksen kadar vardı.

Sayesinde, hayretim küçük dilimi oracıkta yutmuştu.

XXX

Yaşı kemale ermiş bi abimizle, Büyük Camii sağımıza almış yürüyorduk.

Esnaf abimin elinde naylondan siyah bir poşet vardı.

Sormama fırsat bırakmadan poşeti açtı; bankaya kadar refakat edeceğimi o an anladım.

Belediyenin karşısındaki çöp konteynerlerini tam geçmiştik ki!

O bahse konu kadın GPS’ini iptal etmesi ile önümüze kırması bir oldu.

Biz üst kaldırımda, o bi alt kaldırımda kalmış vaziyette duruştuk.

Önümüz kesildiğinden, biz de el frenimizi çektik durduk…

Iramak mümkün değildi; abim de zaten kolumu bırakmıyordu.

Bi punduma kopacak, bi anafor peydah olacaktı da; o neydi kestiremiyordum.

Biz iki erkek,

Onlar iki kadın oracığa konuşlanmış vaziyette durduk.

Kadının aklı diline vurmuş olmalı ki;

  • Nereye” dedi! afili bir dille, “nikâha mı gidiyorsunuz??”

Abim bi bana, bi kadına baktı; nice sonra..

  • “Buradayız bir yere gittiğimiz yok, şuraya bankaya kadar” diyebildi.

Kadın;

  • “Ne bileyim çok samimisiniz” diyerek müstehzi müstehzi güldü.

Kadın sabah kahvaltısında kaşarı fazla kaçırmış olmalıydı.

Haddimi aşıp, meseleye kestirmeden girdim.

  • “Hanımefendi! karıştırdın galiba, bize nikah düşer mi? Hayırdır!!” diyecek oldum!
  • “Ayyy! neden olmasın canım” dedi sektirmeden…

Yanındaki kendinden iki uzun kadını ima ederekten..

  • “Bak biz de nikaha gidiyoruz meselâ”…

Ardından kadın öylesine kışkırtıcı bir kahkaha patlattı ki!

O sıcak hava gitmiş, yerini kuzey kutbu almıştı sanki..

“Papazı Bulduk” deyimi galiba tam da buydu.

Kahkaha o kadar uzun sürdü ki; kadının sırt üstü düşeceğinden sonra da, iklimlerin değişeceğinden çekindim.

XXX

O an ülkede bi kuraklık olacak diye ödüm koptu.

Nitekim!!!

Demokrasi Meydanındaki havuzun fıskiyeleri sustu.

Çiçeklerin üzerindeki arılar sütten kesildi.

Belediyenin önündeki boynuzlu geyiklerin boynuzları, çimenlere döküldü..

Bi çocuk kay kayından düştü, hamile bir kadınının sancıları tuttu.

Sünnet olacak çocuk kirvesini, akraba akrabasını, renkler manasını kaybetti.

ATM’ler bütün bozuk paralarını caddeye saçtı.

Meydanın yaşlı müdavimleri hep birlikte istiğfar ettiler.

Köroğlu’nun sazının teli koptu, Çele tepesine Ağustosun yirmi ikisinde kar yağdı.

Papatyalar fal yapraklarını yedi, yumurta tavuğuna, süt ineğine geri döndü.

Köroğlu’nun atı öyle bir şaha kalktı, öyle bir kükredi ki!!!

Kadının kızıl saçları o anda topuzundan ayrıldı. Kurduğu cinsini inkâr cümlesi, peruğu ile birlikte önüne düştü.

Yer toprağından, gök kızılından utandı..

Güneş, Bolu Dağının ufkundan çekilirken, rüyamda şöyle söylüyordu..

  • “Karışık haz menülerini şımarık ve hoyratça kullananları Yüce Yaradan ıslah etsin”