Haber Merkezi
Tmmob Bolu İl Koordinasyon Kurulu Sekreteri Erol Perçin, kurul adına 6 Şubat Depreminin yıldönümü sebebiyle basın açıklaması gerçekleştirdi. Erol Perçin, ‘’Bugün 6 Şubat 2023’te yaşadığımız felaketin yıldönümü. Bundan tam bir yıl önce ülke tarihimizin en büyük acılarından birisini yaşadık, halen de yaşamaya devam ediyoruz.
Şehirlerimizin ve binalarımızın depreme hazır olmaması, devletin sağlıklı işleyen bir afet-acil durum yönetimi planı olmaması yaşanan afeti toplumsal bir trajediye dönüştürdü.
Resmi rakamlara göre depremlerde 53 bin 537 yurttaşımız hayatını kaybetti, 107.213 yurttaşımız ise yaralandı.
Yine İçişleri Bakanlığının açıklamalarına göre 39 bin 441 bina deprem anında yıkılmış, yıkılan binalarla birlikte 271 bin 892 bina ise aldıkları hasarlar nedeniyle kullanılamaz hale gelmiştir.
En son Murat Kurum’un açıklamalarına da yansıdığı üzere yaşanan kayıpların bu rakamların çok çok üstünde olduğunu hepimiz biliyoruz.
Üzerinden koskoca bir yıl geçmesine karşın depremlerde ne kadar can kaybı yaşandığı, ne kadar kişinin kayıp olduğu, ne kadar vatandaşımızın engelli bireyler haline geldiği gibi sorular halen belirsizliğini koruyor’’ şeklinde konuştu.
‘’Depremden etkilenen kentlerde gereksinimler bile tam anlamıyla karşılanamamaktadır’’
Depremden etkilenen kentlerimizde halen barınma, sağlık gibi temel gereksinimler bile tam anlamıyla karşılanamadığını vurgulayan Perçin, ‘’Vatandaşlarımızın bir kısmı insani gereksinimlerin yeterince dikkate alınmadığı geçici barınma alanlarında, bir kısmı hasarlı evlerinin önüne kurdukları çadırlarda, barakalarda ağır kış koşullarında yaşamını sürdürmeye çalışmaktadır.
Herkes biliyor ki, TMMOB’nin raporları ve önerileri dikkate alınsaydı, mühendislik, mimarlık ve plancılık hizmetleri bir prosedür haline getirilmeseydi, kentleşme ve barınma politikaları kamucu bir anlayışla oluşturulsaydı, TMMOB ve bağlı Odaları yapı tasarım, üretim ve denetim süreçlerinden dışlanmasaydı yaşadığımız acıların boyutu bu düzeyde olmazdı.
Buradan bir kez daha yinelemek istiyoruz.
Depreme dayanıklı yerleşim alanları ve yapılar tasarlamanın, üretmenin, deprem hasarı ve can kayıplarının azaltılmasının bilinen tek yolu mühendis, mimar ve şehir plancılığı hizmetlerinin eksiksiz bir şekilde uygulanmasıdır.
Ülkemizde her doğa olayının bir felakete dönüşmesinin ardında daha fazla rant uğruna insan yaşamını ve bilimsel gerçekleri hiçe sayan, piyasa güçlerinin çıkarlarını halkın çıkarlarının üstünde gören siyasal yaklaşımlar yatmaktadır
Bilimi, planlamayı ve denetimi dışlayan, rantı egemen kılan bu politika modeli, çaresizliğin ve yetersizliğin değil, bilinçli bir tercihin ürünüdür.
Her depremden sonra siyasilerden hamasi nutuklar dinliyoruz. Yardım faaliyetleri bile siyasi şova dönüştürülerek toplumsal kutuplaşmanın bir aracı olarak kullanılıyor. İnsanların acıları seçim çalışmalarına malzeme ediliyor. Sözler veriliyor, yaraların sarılacağı söyleniyor. Kalıcı önlemlerin alınacağı dile getiriliyor. Fakat gündemin değişmesiyle tekrar rutine dönülüyor.
Kahraman Maraş Merkezli depremlerin yarattığı felakete rağmen, aynı politikalarda ısrar edilmesi bunun en açık göstergesidir’’ dedi.
‘’Deprem gerçeği rant için bir fırsata çevrildi’’
Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği ve bağlı odaları adına konuşan Erol Perçin, ‘’Bizler mesleklerimizin bilimin ve tekniğin gereklerine uygun olarak yapılması durumunda doğa olaylarının afete dönüşmeyeceğini biliyoruz ve görüşlerimizi gerek resmi kurumlarla gerekse kamuoyuyla hazırladığımız raporlarla, düzenlediğimiz sempozyum, kongre vb. etkinliklerle paylaşıyoruz.
Ancak gözünü rant hırsı bürümüş iktidar gözünü de kulaklarını da uyarılarımıza kapatmış durumda.
Buradan bir kez daha soruyoruz
Kentsel dönüşüm adı altında yürütülen süreç rantsal dönüşüme kurban edilmeseydi ve deprem tehdidi altındaki yerleşimlerimizin dönüşümü doğru bir şekilde sağlanabilseydi yaşadığımız yıkımın boyutu bu derece ağır olur muydu?
1999 Marmara Depremi sonrası denetimi ticarileştiren Yapı Denetim Sistemi yerine bağımsız ve kamusal denetim öne çıkarılsaydı yeni yapılan çok sayıda bina ayakta kalmaz mıydı?
Tarım arazileri ve dere yatakları imara açılmasaydı evlerimiz, kentlerimiz sular altında kalır mıydı?
Kaçak yapılaşmaya göz yumulmasaydı, her seçim döneminde imar afları gündeme getirilmeseydi kentlerimizde mühendislik mimarlık hizmetleri almamış bina sayısı bu kadar fazla olur muydu?
Ancak tüm bunlar yapılmadığı gibi ülkenin deprem gerçeği rant için, aç gözlü sermayenin menfaatleri için bir fırsata çevrildi. TMMOB’nin ve bilim insanlarının, uyarıları dikkate alınmadı.
TMMOB olarak, mesleklerimizin hayati öneminin ve sorumluluğumuzun farkındayız.
Bilimin ve tekniğin ışığında sürdürdüğümüz mücadelenin, iktidarın serbestleştirme ve özelleştirme politikalarının; çevre ve kent rantlarına ilişkin politikalarının önünde bir engel oluşturduğunu da biliyoruz Ama her ne pahasına olursa olsun ülkemize ve halkımıza karşı sorumluluklarımızı yerine getirmeye, mesleğimize ve meslektaşlarımıza sahip çıkmaya devam edeceğiz.
Bilimin ve tekniğin aydınlattığı yolumuzda kararlılıkla, yılmadan ve usanmadan mücadele ederek mesleğimize, örgütümüze, halkımıza, ülkemize sahip çıkmaya devam edeceğiz’’ ifadelerine yer verdi.