ÖNYARGI

Abone Ol

Hayatımızda karşımıza çıkan, sayısı belkide milyonları aşan insanlarla tanışıyoruz. Hepsiyle bir iletişim ve bağ içerisinde geçen yaşantımız oluyor. Kimisiyle içten bir samimiyet, uyum hissederken, bazısıyla da tam tersi bir durum yaşayabiliyoruz. Ama iyi veya kötü bir sonuç elde ediyor olsak bile, karşımızdaki insanın kendini tanıtmasına ya da kendimizi tanıtmaya vakit ayırmalıyız. Hiçbir insan, hiçbir şahıs aynı görüntüde olmayacağı gibi aynı düşünceye, yoruma ve eleştiriye de asla sahip olmaz.Bireyler, birbirinden farklı olarak toplumda yer edinirler,farklı hayatlar sürdürürler Ortaya çıkan bu ''farklılaşma'' kimi insanlarda''önyargı ''olarak geri dönüş yapmaktadır. Birçok sosyal durumda ve yaşantıda karşımıza çıkan bu durum, en adaletsiz yargı olarak görülmektedir. Yeniliğe,değişmeye ve ileriye dönük hareketlere sert bir duvar örenler ya da her durumda ''ben'' ci olan kişiler , önyargının tehlikeli temelini atmaya başlamış demektir. Bunu sadece karşılaşılan bir konu ya da mekan olarak değil, insanlara karşı tutulan davranış olarak da inceleyebiliriz. En kötüsü de tanımadığı, yaşantısı hakkında hiçbir fikri olmadığı kişilere önyargı ile yaklaşanlardır. At gözlüğü takmışcasına yürüdükleri o yolda sadece kendi önlerine bakarak, etrafta ne olduğundan bir haber olan bu insanlar , yaşadıkları büyük eksikliğin farkında değiller. İnsan tanımak,anlamak ya da bir şeyler anlatmak, büyük düşmanımız önyargının oluşmasını da engelleyecektir.Aslında bir başka açıdan da önyargıya bakacak olursak, toplumun küçüklükten itibaren bize yönelttiği sorular ve çizdiği resimler de temel taşları oluşturmaktadır. Örneğin ; dini veya etnik durumlar söz konusu olduğunda daha bize onu tanıtmadan, ne olduğu hakkında bilgi vermeden, onlara göre ters olan durumu bize de öyle kabul ettirmeye çalışırlar.Bu şekilde büyüyen çocuklar , bilgisi olmadığı halde ona karşı bir kapalılık ve farkında olmadan bir duvar örmeye başlamıştır bile. Çok sık karşılaşılan bu tarz durumlar , insanların tutum ve davranışlarını, hareket ve iletişimini sürekli etkilemektedir.Örneğin; Aldorno ve arkadaşlarına göre önyargılı kişiler: '' Diğer insanlarla onların kişisel niteliklerinden ziyade, sosyal rollerini ve etnik grubunu betimleyen hazır klişelerle bakarlar.'' düşüncesini savunuyorlar. Karşısında kim olursa olsun , farklı bir karakter farklı bir kişilik görmek yerine diğer insanlarla aynı kefeye koyar ve öyle görür. Yeni tanıştıkları veya yeni bir ortamda iletişime geçmek zorunda oldukları insanlara bakışlarıyla,hareketleriyle bile olumsuzluklarını, önyargılı tutumlarını belli ederler. ''Bu da öyledir'' ya da ''O da farklı değildir'' gibi düşüncelerle insanlara yaklaştıklarından dolayı ne olursa olsun değişmeyeceğine inandıkları saplantılı düşüncelere takılırlar. Schleirmacher'ın da dediği gibi : '' Önyargı hissedilebilir ve açığa vurulabilir bir şeydir''. İnsanların davranışlarına da yansıyıp, onları daha kırıcı ve daha zor durumlara getirebilir. Ortadaki bir konu hakkında fikir sahibi olmadan , yaşantısı, hayatı gibi önemli konuların gerçeğini bilmeden, önceden yapılan katı yorumlar bir bakıma zihinlere takılan at gözlüğüdür.

Önyargı, algıları sınırlar.İnsanların sahip oldukları düşünce kalıplarının kısıtlanmasını ve sorgulama yetisini aşağılara doğru çeker. Böyle bir durumda oluşan ise yaşantıdaki farklılıkları ''empati'' yapmak yerine, tek nedene bağlamak oluyor. kişi, kendisini karşısındakinin yerine koymaya çalışsa, bir birey olarak düşüncelerini ve ifade etmek istediği durumu anlama yoluna gitse, önyargının oluşmasına engel olabilir. Herkesin karakteri ve kişiliği aynı değildir, aynı olmak zorunda da değildir. Bizler, karşılaştığımız veya iletişime geçtiğimiz her insanı farklı birer dünya , farklı yaşantılar ve farklı bir hayat olarak görmeliyiz.Yaşantımızın her anında karşımıza çıkan bu ''farklılık'' olgusu, bizleri sürekli yenileyen ve bakış açımızı değiştiren bir kapsama sahiptir. Yenmemiz ya da kurtulmamız gereken önyargı varsa , karşımıza çıkan her durumda yaşanılan farklılığı empati yaparak kırmak gayet mümkündür. ''Atoma bile hükmetmekten abhseden insan , önayargılarına neden hükmedemesin ki ?'' meşhur sözünü söyleyen Albert Einstein, önceden oluşan bu ''yargıların'' sadece kişilerin istemesine bağlı olduğunu gözler önüne sermektedir.

''Bir dinle öyle olmadığını anlayacaksın,bir tadına baksan böyle söylemezsin, gitmediğin halde nasıl bu şekilde düşünebiliyosun?'' gibi lafları birçok insan gibi bizlerde duymuşuzdur. Her kimse, ne kadar önyargılı yaklaşmam dese bile , bu kelimeleri hayatında illaki ona söyleyen olmuştur. Yemeğin tadına bakmadan tuz atmak bile en basit bir ''önyargı'' göstergesi olmaktadır. Bunu karşımızdaki insana indirgediğimizde ise ; okuduğu kitaplar, dinlediği müzikler,sevdiği renk gibi unsurlar hakkında bilgimiz olmadan yorumlamak genelde karşılaşılan bir durumdur. Kendimden örnek verecek olursam, çoğu kez erken yargıladığımı ve aslında göründüğü gibi olmayan, iyi veya kötü olsa bile bir şekilde sonuçlanan kendime göre tecrübeler yaşıyorum. Aslında önemli olan şey, oluşan önyargının yanlış ve kişiye zarar veren bir olgu olduğunu anlamaktır. Allport'un da söylediği gibi :''Erken yargılar , yeni bilgilerle yüzleşince değişmiyorsa, önyargıya dönüşmüş demektir.'' Yani asıl önemli olan, gerçekliğini öğrendiğimiz durumu anlayabilmektir. Yaşanılan bu durumda insanların, önyargı savaşında kazanabilmeleri için biraz çaba harcamaları gerekmektedir. Aslında bunu bir çaba olarak değilde , normalde olması gerekeni yapmak ve empati yeteneğini kullanmak diyebiliriz.

Hayatımızda karşımıza çıkan her bir nesnenin, olayın, insanın bir nedeni vardır. Bizler bu nedenleri öğrenmek ve yaşantımıza değer katmasını sağlamak için bizi engelleyen ''önayrgıyı'' geri plan atmayı bilmeliyiz. Zihnimizdeki at gözlüğünü çıkartarak bakış açımızı her zaman daha geniş ve gerçekçi tutmalıyız.