KERKÜK’ÜN TÜRK KİMLİĞİ

Abone Ol

Kerkük bir Türk yurdudur. Türk yurdu derken bunu laf olsun diye söylemiyorum. Kerkük tarihî, nüfus yapısı, kültürü ile bir Türk yurdudur.

Türklerin Irak’a gelmeleri ilk olarak 7. yüzyılın ortalarında başlamıştır. Irak’ın önemli vilayetlerine yerleşen Türkler, muharebede ve bilhassa ok atmada mahir oldukları için Emevî ordusuna alınmış, Araplara askerî talim vermişlerdir. Türklerin Irak’a ikinci gelişi 8. ve 9. yüzyıllarda Abbasîler devrinde olmuş, Türkler, hem Abbasî Halifesinin koruyucusu olmuşlar hem de Abbasîlerin Bizans’a karşı mücadelesinde önemli rol oynamışlardır. Halife Ebu Cafer’ül- Mansur ve Harun’ür-Reşid dönemlerinde, Türkler muhafız birliklerinde bulunmuş, Türklerin stratejik ve askerî dehasına ehemmiyet verilmiştir.

Abbasîler devrinde Irak’a yoğun bir Türk göçü gerçekleşmiştir. Bilhassa Halife Me’mun ve Mutasım-Billâh’ın hâkimiyeti esnasında göçler artmış, ordu içindeki Türk kumandanlar ve Türk birliği de etkisini artırmaya başlamıştır. Hatta Mu’tasım’ın hilafet makamına oturmasında Türk kumandanlarının desteği vardır. Mu’tasım’ın halife olmasından sonra Türkler devlet idaresinde söz sahibi olmaya başlamış, Türkler Abbasî hanedanlığının vazgeçilmez bir parçası olmuşlardır. Mu’tasım’a göre Eşnâs et-Türkî gibi tecrübeli ve kabiliyetli Türk kumandanlar hanedanlığın ve hilafetin geleceği açısından çok önemliydi. Iraklı Bilgin Câhiz, Türklerin yüksek şahsiyetlerini, kahramanlıklarını, cesaretlerini ve üstün meziyetlerini anlattığı “Fezâʾilü’l-Etrâk” adlı eserini bu dönemde yazmıştır. Türklerin Kerkük’e ilk iskânları da bu dönemden sonra başlamıştır.

Tuğrul Bey, Halife Kâim-Biemrillâh’ın davetiyle 1055 yılında Oğuz boylarına mensup kalabalık bir ordu ile Irak’a girmiş, Büveyhîlerin hâkimiyetine son vermiştir. Halife Kâim-Biemrillah, Tuğrul Beyi “Mâliku’l- Meşrık ve Magrib” (Doğunun ve Batının Hükümdarı) ilan etmiş, kılıç kuşatmıştır. Tuğrul Bey, Kerkük’e kadar uzanan coğrafyada hâkimiyetini sağlamıştır. Kerkük 63 yıl Büyük Selçuklularda kalmıştır. Büyük Selçuklulardan sonra 12. yüzyıl ile 13. yüzyılın ortalarında bölgeyi Türklerin kurup idare ettiği Musul ve Erbil Atabeylikleri yönetmiş, böylece 14. yüzyılın ortalarında Kerkük, Musul ve Erbil şehirleri tamamıyla Türkleşmiş, Türkçe resmî dil olarak kullanılmıştır. 15. yüzyıla geldiğimizde bölgenin Karakoyunlu ve Akkoyunlu Türk devletinin egemenliği altına girdiğini görüyoruz. 1508-1534 yılları arasında kesintili ve kısa süreli bir Safevî hâkimiyeti olmuş ancak Kanuni Sultan Süleyman’ın 1534 yılındaki Irakeyn Seferinden sonra bölgede Osmanlı dönemi başlamıştır. Kerkük’e 1549 yılında beylik, 1578 yılında beylerbeyi statüsü verilmiştir. Kerkük, Osmanlı Devletinin resmî kayıtlarında “Gökyurt” olarak geçmiştir. Osmanlı Kerkük’e neden bu ismi verdi, bu isim ilk ne zaman söylendi? Bilmiyoruz ancak Osmanlı’nın Kerkük’e “Gökyurt” diye Türkçe bir isim vermesi bile Kerkük’ün has bir Türk yurdu olduğunun kanıtı değil midir?

Yukarıda anlattığım gibi Türkler, yüzyıllar önce Kerkük’le tanışmış, bu toprakları vatan yapmış, yurt tutmuş, hüküm sürmüş, her karışına Türk kültür ve medeniyetini işlemiştir. Kerkük Türkleri, Oğuz’un Irak’taki yadigârıdır. Selçukluların, Akkoyunluların, Osmanlıların vârisleridir. Dört asır Osmanlı hâkimiyetinde kalan Kerkük en az Adana, Bursa, Trabzon, Diyarbakır kadar Türk toprağıydı, onlar kadar bizim vatanımızdı, onlar kadar şahdamarımızdı. Osmanlı döneminde yüzlerce yıl birlikte yaşadık, aynı cephede omuz omuza savaştık, yan yana şehit düştük, gazi olduk. Maalesef olmadı, Kerkük’ü ve Musul’u Lozan’da kurtaramadık; kökümüz bir, soyumuz bir olan kardeşlerimiz Misak-ı millî hudutları içinde bırakılmışlar, Türkiye’den ayrılmanın acısını ve yalnızlıklarını bir hoyratta şöyle dile getirmişlerdir: “Gittiler yurt koydular/Yarama murt koydular/Eski yaram üstüne/Yeniden dert koydular.”

Kerkük başta olmak üzere Musul, Telafer, Tuzhurmatu, Diyâla ve bütün Türkmenelinde yaşayan Irak Türkleri, 4 Mayıs 1924’te, 12 Temmuz 1946’da, 14 Temmuz 1959’da, 28 Mart 1991’de sadece “Türk” oldukları için katliama maruz kalmışlar, sürgün edilmişler; sosyal, kültürel, hukukî ve insanî hakları ellerinden alınmış, Türkçe konuşmaları yasaklanmış, Türk aydınları casusluk ve Türkçülük gibi suçlamalardan(!) yargısız idam edilmişler, kurşuna dizilmişler, suikasta uğramışlar, yüzlerce yıllık Türk kimlikleri değiştirilmiştir.

Kerkük mukaddes bir şehitler diyarıdır. 14 Temmuz 1959’da cumhuriyetin birinci yıl dönümü için kutlama hazırlıkları yapan Kerkük Türklerine yönelik planlı bir katliam yapılmıştır. 3 gün, 3 gece boyunca süren kan dondurucu olaylarda komünist ve Kürt milisler tarafından Kerkük Türklerinin evleri basılmış, iş yerleri yağmalanmış, “Türk milliyetçiliği ve Turancılık” yaptıkları gerekçesiyle Ata Hayrullah, Osman Hıdır, Seyit Gani Nakip, Enver Abbas gibi Kerkük Türklüğünün önde gelen 36 ismi şehit edilmiştir. 1979 yılında General Ahmet Hasan Bekir’i devirerek iktidara gelen Saddam Hüseyin döneminde de Irak Türklerine yönelik asimilasyon, katliam ve zulüm devam etmiştir. Bu dönemde Irak-İran Savaşı yapılmış, 8 sene boyunca Türk gençleri cepheye gönderilmiş, binlercesi bu savaşta can vermiştir. Irak Türklerine yönelik sürgün, katliam ve baskılar aralıksız devam etmiş, Irak Türkleri kendi kadim yurtlarından güney bölgelerine sürgün edilmiş, Türkmen aşiretlerini sindirme politikası izlenmiş, Türk şehirlerinin ve mahallelerinin isimleri değiştirilmiş, Türklerin evleri ve arazileri gasp edilip Irak’ın güneyinden gelenlere verilmiştir. Yine bu dönemde Irak’ta Türkçe konuşmak tamamen yasaklanmış, Türkçe yayın yapan dergi ve gazetelerin yayın hayatına son verilmiştir. 16 Ocak 1980’de Irak Türklerinin önde gelen isimlerinden Necdet Koçak, Rıza Demirci, Abdullah Abdurrahman, Adil Şerif baas rejimi tarafından idam edilmiş, 28 Mart 1991’de Atınköprü ve Tuzhurmatu’da yüzlerce Irak Türk’ü kurşuna dizilmiştir. Bu acı olay tarihe “Altınköprü katliamı” olarak geçmiştir.

2003 yılında Irak’ın işgalinin ardından peşmerge başı Barzani’nin her gün “Kerkük’ü Türklere bırakmayacağız”, “Bizim sokaklarımız Türklere mezar olur” diye basın açıklamaları yaptığı zamanda, Amerikanların ve hükümetin desteğiyle Barzani’ye bağlı Kürt grupları bilinçli ve sistemli bir şekilde Kerkük başta olmak üzere Türk yurtlarına yerleştirilmişlerdir. O güne kadar devlet kuramayan ve devlet tecrübesi olmayan Barzani peşmergeleri devlet dairelerine cebren el koymuşlar, Kerkük’ün resmî kurum ve kuruluşlarında çalışan Türklerin işlerine son vermişler, demografik yapıyı değiştirmek, bölgeyi Kürtleştirmek ve bölgenin gerçek sahibi olan Türkleri azınlığa düşürmek için faaliyetlere başlamışlardır. Kürt güçleri; Türkiye, Suriye ve İran’dan gelen Kürtleri Kerkük ve diğer Türkmeneli bölgelerine yerleştirip vatandaşlık vermişlerdir. Başta Kerkük olmak üzere; Musul, Telafer, Tuzhurmatu, Diyâla ve Türkmeneli coğrafyasında bombalı saldırılar devam etmiş, yüzlerce Irak Türk’ü katledilmiş, kadim Türk yurtları harap olmuştur.          

Kerkük bir asırdır devam eden bunca mezalime rağmen yüzlerce yıllık Türk kültürünü, Türkçeyi ve Türk kimliğini korumuş, bağrından çıkardığı nice sanatçılar, aydınlar, eğitimciler, fikir ve kültür adamları Kerkük Türklüğünün davasını savunmuştur. Ata Terzibaşı, İsmet Hürmüzlü, Suphi Saatçi, Ömer Öztürkmen, Mahir Nakip ve burada sayamadığım nice ziyalılar Kerkük’ün Türk evladıdır. Ve Hacettepe Üniversitesinden Osmanlı Türkçesi hocam Prof. Dr. Ziyat Akkoyunlu… Müşfik ve mümtaz bir Türk milliyetçisi, Türk âşığı, Kerkük sevdalısıydı. Kendisi vefat etmeden önce yaptığımız bir sohbette “hoyratlar susmaz” demişti. Abdurrahman Kızılay’ın, Abdülvahit Küzecioğlu’nun, Ahmet Tuzlu’nun hoyratlarını dinlerseniz Kerkük’ün sevdasını, acısını, ümidini kalbinizde duyarsınız. Merhum hocam haklıydı, hoyratlar susmadı, susmayacak. Çünkü hoyratlar Kerkük’ü anlatır, Kerkük olup Türklüğü haykırır, Türkçe okunur Türk’e bağlanır.

Kerkük tarihiyle, kültürüyle, coğrafyasıyla Türk’tür, Türk’ündür. Dünyada tek Türk kalsa da Kerkük Türklüğünün onurlu davasını yaşatacak, “Kerkük Türk’tür, Türk kalacak” demeye devam edecektir. Hiçbir kuvvet Türk’ün Kerkük’teki yüzlerce yıllık millî varlığını, köklü tarihini ve kültürel mirasını silemez. Kerkük, Necdet Koçak’ın, Adil Şerif’in, Rıza Demirci’nin ve Türklük uğruna canını feda eden tüm şehitlerinin aziz ruhunu ağırlıyor. Kerkük gök bayrağın onurunu taşıyor.