‘Çıkınlar Mahallesi Mezarlığı’ diye geçer
Ama
Bu mezarlıkta, Çıkınlarlılar kadar, Akpınarlılar da yatar,
Ve
Bolumuzun en eski mezarlıklardan biridir, Dedem İmamdurakların Muharrem’de buradadır.
Ve de
Mezarının başında da sadece isimsiz bir taşı vardır
***
Zekai Konrapa’nın Bolu Tarihi kitabını okuduğumda Bolu’da Hafız Düriye ve Hafız İsmail Hakkı Efendi arasında yaşanan bir aşk hikâyesi çıkmıştı karşıma.
Bu hikâyeyi, aslını bozmadan allamış, pullamış ve güzel bir yazı çıkarmıştım ortaya.
Düşündüm.
Dedim ki, Hafız Düriye köylü Memet Ağa’nın kızı değil ki, Osmanlı Döneminde Adana’dan Bolu’ya sürgüne gönderilen Ramazanoğlularının kızı.
Yani?
Yani si şu!
Gömülüp, mezarının başına dedem gibi isimsiz taş konulacak biri değildiki.
***
Çıkınlarda bulunan Hafız Düriye’nin akrabalarından olan Hüseyin Turan Ağabey’i buldum.
Hikâyeyi anlattım, ‘Düriye değil, Naciye, anılarını yazan isimleri karıştırmış olabilir’ dedi
‘Atalarınızın mezarları nerede?’ dedim.
Çıkınlar Mezarlığında imiş.
Gittim
Araştırdım, koskoca mezarlıkta diğer mezarlardan farklı bir mezar çıktı karşıma.
Kitabesi vardı, Osmanlıca.
Ve de
Genç yaşta öldüğünü ifade eden bir taç…
***
Sayın Hakan Aydın ve Adnan Karabulut kardeşim ile fotoğraflamak için gittiğimiz de Hakan Başkan bir şey daha tespit etti.
Mezar kurcalanmıştı, içeride de sanki gül goncası şeklinde bir ayak taşı vardı.
Sayın Murat Peçenek’i aradım, Bolu Abant İzzet Baysal Üniversite Eğitim Fakültesi Türkçe ve Sosyal Bilgiler Eğitimi Bölümü öğretim elemanlarından Dr. Öğr. Üyesi Hamdi Birgören’e okutmuş, bana gelen mesajda aynen şöyle yazıyordu.
‘‘Hüve’l Baki
Hazret-i Pir Şa’ ban-ı Veli
Hazretlerinin post- nişini
Şeyh Ataullah Efendi’nin
Halilesi Bolı eşrafından
Ramazan Beg-zade Tevfik Beg
Efendi’nin kerimesi merhume
Naciye Hanım’ın ruhiyçün
Rızaenlillahi’lfatiha
Sene 1323 Recep-i Şerif 15’’
Yani
(15 Eylül 1905 Cuma)
***
Üzgünüm…
Niye biliyor musunuz?
Koskoca Bolu’da hiçbir yerde 1900’lü yıllardan kalma mezar bulamazsınız, bulmanızda mümkün değildir.
Garip kalmış, kendi kendine yetmeye çalışan Müslüman halk, Ramazan Beyoğlu Tevfik Bey değil ki, mezar taşı yaptırsın.
Bu imkânı bulup da mezar taşı yaptıran üç beş hali vakti yerinde olanların mezarları da zamana yenik düşmüşlerdir mutlaka.
Demem o ki;
Sevdası, Bolu Tarihi kitabında yer alan, kitabesi, tacı ile tarihi bir değeri olan Hafız Naciye’nin (veya Düriye) mezarı kaybolmasın.
Yaşayan bu son mezara sahip çıkalım lütfen.
24.06.2020
Muharrem Demirel
* * *
Hafız İsmail ile Hafız Düriye
Sormuşlar "Aşk nedir" diye.
Âşık, şöyle derinden bir "ahhhhh" çekmiş ve "aşk, acı çekerken mutluluk duymaktır" demiş.
İşte böyle...
Aşk, insanoğlunun yaradılışından itibaren hep olmuş, Mecnunları Leyla için çöllere düşürmüş, Şirinler için Ferhatlara dağları deldirmiş.
Kitaplara konu olmuş aşkın bir örneği de 1800'lü yıllarda Bolumuz da Çıkınlar Köyü'nde (Çıkınlar Mahallesi) yaşanmış. Ve Zekai KONRAPA'nın Bolu Tarihi Kitabı'nın satır aralarında yer almış.
Bakalım neler olmuş...
Çıkınlarlı Tevfik Bey
1800'lü yılların Ramazanlarında ziyafetler vermek, zengin konaklarında imamlar tutmak gibi milli ve dini ananeler köylere, köylerdeki zenginlere kadar yayılmış.
Çıkınlar Köyü'nde de Tevfik Bey adında bir derebey yaşarmış.
Malsa mal, para ise para, alabildiğince zenginmiş.
Paranın itibar görmediği yer mi var?
Tevfik Bey'inde hükümette sözü geçer, jandarma ve tahsildarlara kendini saydırırmış.
Zenginliğinin yanında, bir tarikata bağlılığı ve dervişliği de itibarına itibar katarmış.
Rivayete göre, midilli cinsinden küçük bir hayvana biner, köyden çarşıya gelirmiş. Kalaycılar çarşısından (bugün Bolu Belediyesi'nin olduğu yer) özellikle geçer, kostaklanarak zenginliğini herkesin görmesini istermiş.
Kızıma hocalık yap
Çarşıda zenginler Ramazanlarda ziyafetler verirlerken, paralarına kıyıp imamlar tutarlarken, Çıkınlarlı Tevfik Efendi ziyafetler vermesin mi, hafızlar tutmasın mı?
Şehirlide olan Tevfik Bey de olmasın mı?
Hemen Göynük'lü Hafız İsmail Hakkı Efendi'yi konağında görevlendirmiş.
Hafızın güzel ve tatlı sesini gelenlere dinlettirdiğinde gurur duyarmış.
Ama
Hafızı da bir ayrı severmiş.
Sayılı gün değil mi, ziyafetlerdi sohbetlerdi derken, günler gelmiş geçmiş on bir ayın sultanı Ramazan bitmiş.
Bitmiş bitmesine de…
Tevfik Efendi, Hafız İsmail Efendiyi göndermemiş. Ondan kızı Düriye Hanım'a Hocalık yapması için kalmasını istemiş.
Sevgileri filizlenmiş aşk olmuş
Eeee erenler! İstemiş istemesine de, olanlar ondan sonra olmuş.
Hafız İsmail Hakkı Efendi, Düriye Hanım'a sevdalanmış. Düriye’ de ona...
Bu münasebet ve yakınlık iki gencin ruhunu derin bağlarla bağlamış. Temiz ve masum bir sevgi başlamış.
Uçsuz bucaksız bir çölde, suya hasret kalmış insanların pınara koştukları gibi koşmuş, iki gencin gönülleri birbirlerine.
Çorak toprakların rahmetle buluşmayı beklediği özlem misali, sevgi yağdırmışlar birbirlerinin üzerlerine.
Allah'ın kitabını daha bir şevkle okuyup, gazelleri daha büyük bir aşkla söyler olmuşlar, coştukça coşmuşlar.
Sevgileri filizlenmiş, aşk olmuş.
Yetmemiş…
Kara sevda olmuş, gönüllerine de sığmaz olmuş.
'Münasiptir' demişler
Hafız İsmail Hakkı Efendi İslam usul ve ananesine saygılı ya, gitmiş büyüklerine; "Efendim, ben ekmeğini yediğim, suyunu içtiğim evin kızına âşık oldum. Gönlüme söz geçiremiyorum, ne buyurursunuz" demiş.
Dinlemişler...
Ve
Bu masum isteğe saygı göstermişler, hoş karşılamışlar; "münasiptir" demişler.
Aralarında toplanıp Çıkınlarlı Tevfik Bey'in evine varmışlar. "Allah'ın emri, peygamberin sünneti ve İmam-ı Azamın içtihadı ile" babasından Hafız Düriye'yi, Hafız İsmail Hakkı Efendi'ye istemişler.
İstemişler istemesine de…
Hafız'ın talebi, kızın babası tarafından şiddetle reddedilmiş.
Çıkınlarlı Tevfik Efendi kükremiş. "Efendim davul bile dengi dengine çalarmış."
Sonun da Hafız konaktan çıkarılmış.
Tevfik Bey taş, Tevfik Bey sağır
Hafız İsmail Hakkı Efendi ve Hafız Düriye'nin önüne geçilmez aşkları, Leyla ile Mecnun misali Bolu da kulaktan kulağa yayılmış, anlatılır olmuş.
Şehrin ileri gelenleri, şeyhleri dervişleri, hacısı hocası işlerini güçlerini bırakıp, "Bu iş böyle olmaz, iki genç birbirine sevdalanmışlar, birbirlerine bağlanmışlar. Bizim görevimiz bu iki genci birleştirmektir" demişler.
Tevfik Efendiyi yumuşatmak için ellerinden ne geliyorlarsa yapmışlar.
Ancak nafile!
Tevfik Bey taş, Tevfik Bey sağır!
Çıkınlarlı Tevfik Bey, "Nuh demiş, peygamber dememiş"
Hafız’ı kendisine damat yapmayı şahsi asaletine yakıştıramamış. "Gazel okuttuğum bir hanende, ailemizin içine girebilir mi, bize emsal olabilir mi" Diyerek kızı Düriye yi kesinlikle İsmail Hakkı'ya vermeye yanaşmamış.
Çaresiz kalmış âşıklar...
İki hafızın aşklarını Bolu duymuş
Ama
Tevfik Efendi duymamış, kaya gibi sert yüreği yumuşamamış.
Benim selamı İsmail Hakkı'm versin
Gel zaman git zaman Çıkınlarlı Tevfik Efendi kızını bir memurla evlendirmiş.
Kendisi kendisinde olmayan, ne yana baksa İsmail Hakkı'sını gören Hafız Düriye, düğünden 27 gün sonra, genç yaşında
Ve
Gözlerinden yaşlar akıta akıta, şairin dediği gibi, "Bir yere kadar yaşamak güzel. Ama bir yerde ölüm daha güzel" diyerek, "elveda" demiş dünyaya.
Çünkü Tevfik Efendi yüz bin cefa etse de,
Düriye, İsmail Hakkı yı, "yer ve gök aşkıma şâhid olsun" diyerek, sevmiş bir kere:
Bolu Bolu olalı böyle bir aşka, böyle bir sevdaya tanık olmamış.
Bolu üzgün, Bolu da yaşayan âşıklar üzgün...
Ama sonrası daha bir hüzün vermiş, içleri dağlamış
Hafız Düriye'nin ölmeden önce bir vasiyeti var ki, âşıkların yüreği dayanmamış.
Demiş ki; "Eğer ölecek olursam benim selamı, dünya da kavuşamadığım İsmail Hakkım versin."
Hafız üzgün Hafız perişan
Acı haber İsmail Hakkı'ya ulaştırılmış. Hafız üzgün, Hafız perişan, Hafız bitkin, Hafız çaresiz...
Nasıl olmasın ki!
Düriye'nin ölüm salasını vermek kolay mı?
O zaman Aktaş dergâhında, (şimdiki Aktaş Camisi'nin olduğu yer) ikamet etmekte olan İsmail Hakkı Efendi, gözyaşları içerisinde minareye çıkmış, bir sala vermiş, bir sala vermiş ki, duyan ağlamış, duyan koşmuş.
Hafız Düriye ile Hafız İsmail Hakkı Efendi'nin masum aşklarının akıbetini, bütün Bolu Halkı duymuş.
Sevdiği Düriye'sini toprağa veren İsmail Hakkı Efendi, yüreğine taş basmış.
Ama
Can hasret kadehini içer, göz ayrılık gözyaşlarını döker olmuş
Ve
Bolu'yu terk edip Şam'a yerleşmiş.
Her Fatiha iki âşık kavuşturur
Ya dostlar işte böyle, aşk; insanoğlunun yaradılışından itibaren hep olmuş.
Zaman zaman sevenler birbirlerine kavuşmuşlar.
Ama
Zaman zaman da Leyla ile Mecnun, Ferhat ile Şirin,Hafız Düriye ve Hafız İsmail Hakkı Efendi gibi, gönül bahçelerinde birbirine uzanan ama birleşemeyen çiçekler misali, eriyip gitmişler,
Hafız İsmail Hakkı'nın mezarı nerededir bilinmez.
Ama Hafız Düriye, Çıkınlar Mahallesi mezarlığındaki istirahatgahında âşıkların duasını bekler...
Okunacak bir Fatiha, ahir âlemde ki Hafız Düriye'nin de,
Bu dünya da birbirlerini sevip, hasret çekenlerin de,
Çıkınlarlı Tevfik Bey gibilerin de gönüllerine yağan rahmet olur.
Bakarsınız, her okuduğunuz Fatiha iki âşık kavuşturur.
Kim bilir?
Kaynak: Zekai Konrapa'nın Bolu Tarihi kitabı.
20 Temmuz 2015
Muharrem Demirel