Düzce Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Başhekim Yardımcısı ve Acil Tıp Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Mehmet Cihat Demir, yaz aylarında artan boğulma vakalarına dikkat çekerek, alınacak önlemler hakkında dikkat çekici bilgiler paylaştı.
İnsanların; havuzların, göllerin ve denizlerin pırıl pırıl sularına akın ettiği yaz aylarında üzücü olaylarla karşılaşmamak için yapılması gerekenler hakkında açıklamalarda bulunan Doç. Dr. Mehmet Cihat Demir, “Boğulma genellikle hızlı bir şekilde gerçekleşir ve ekseriya sessizdir. Boğulma sırasında suda çılgınca çırpınan bireyler nadirdir. Çoğu durumda, suda yüzen hareketsiz bir bireyin hızla yüzeyin altında kaybolması klasik senaryodur” dedi.

Boğulma en çok küçük çocuklar ve genç erkekler arasında yaygın
Boğulma, özellikle çocuklarda önemli bir halk sağlığı sorunu olduğunun altını çizen Mehmet Cihat Demir, “Boğulma en çok küçük çocuklar ve genç erkekler arasında yaygındır. 1-4 yaş arası çocuklarda kasıtsız yaralanmaya bağlı ölümlerin önde gelen nedenidir, 5-14 yaş arası çocuklarda ise ikinci önde gelen nedendir. Pediatrik boğulma sıklıkla evdeki yüzme havuzlarında, küvetlerde veya kovalarda meydana gelir. Bebeklerde neden genellikle tesadüfidir. Bebek ölümlerinin çoğu, denetimin sona ermesinden sonraki 5 dakika içinde meydana gelir. Daha büyük çocuklar yüzme havuzunda boğulma eğilimindedir. Çoğu zaman havuzun kapısı veya çiti açıktır ve çocuk hemen içeri atlar. Yetişkinler genellikle göllerde, nehirlerde ve denizde boğulur. Çoğu yetişkin boğulma vakasında, sığ sulara dalmak ve kayaya çarpmak gibi ilişkili bir yaralanma söz konusudur. Yaşlı boğulma mağdurları arasında ise alkol kullanımı yaygındır. Nöbetler ve önceden var olan kalp hastalığı gibi durumlar da boğulma riskini artırır” şeklinde konuştu.
Boğulmanın uygun önlemler ile tamamen önlenebilir olmasına dikkat çeken Doç. Dr. Demir, boğulmalardaki risk faktörlerini, “kafa travması, nöbet, kardiyak aritmi, hipoglisemi, hipotermi, alkol ve uyuşturucu kullanımı, intihar, panik atak, miyokardiyal enfarktüs, depresyon, kötü karar, scuba diving, doğal afet” şeklinde sıraladı.

Boğulmanın önüne geçmek için dikkat edilmesi gerekenler
Boğulma kazalarını önleme ve kişilerin bilinçlenmesi adına en önemli adımın farkındalık çalışmaları olduğunu vurgulayan Doç. Dr. Demir, “Ülkemizde bu konu üzerinde habersiz kalan bir kesim olmadığına inanıyorum. Bu çalışmalar oldukça özenli yürütülmektedir. Yapılan duyurular, haberler, uyarı panoları, görsel, işitmeyle ilgili, iletişim kanalları kullanımı, toplu taşımalarda hakeza sürekli şekilde uyarılarla farkındalık oluşturulmaktadır. Farkında olduğumuza göre artık üzerimize düşenlerin neler olduğunu konuşabiliriz.

“İlk olarak yalnız başına yüzmekten kaçınmak gerekir”
Bazen kendine olan bu güven ölüme götürebilir. En kendine güvenen ve yetenekli yüzücüler bile, yardım alınmadan hızla ölümcül hale gelebilecek kazalara kurban gidebilmektedir. Halka açık bir havuzda veya gölde yüzüyorsanız, suya girmeden önce bir cankurtaranın görev başında olduğundan emin olun.

“İnsanlar kullanmasa bile, bir davette misafirlikte düğünde bulunan bir havuzu izleyecek bir yetişkin olsun”
Yüzmeye giden kişinin tıbbi durumunun da biliniyor olması gerekir. Sık görülen nöbetleri olan, aniden yüzme yeteneğini kaybedebilecek kişiler, büyük su kütlelerinde her zaman can yeleği giymelidir. Tıbbi rahatsızlığı olan yüzücüleri asla yalnız bırakmamalı ve yeterli güvenlik ekipmanı sağlanmalıdır.

“Yüzme dersleri hayat kurtarır”
Ülkemizde ne yazık ki yüzme bilme oranları oldukça düşük. Çocuklara yüzme dersi vermek boğulma riskini yüzde 88 oranında azaltmaya yardımcı olabilir. Ancak asla bir yüzücünün eğitimini, üzerindeki denetimi azaltmak için bahane olarak kullanmayın. Yüzme seviyeleri ne olursa olsun her zaman yüzücüleri izleyin.

“Temel ilk yardımı ve kalp masajı uygulamasını öğrenin”
Bu sayede boğulma kazasından sonra birinin hayatını kurtarabilirsiniz. Birisi, acil müdahale ekiplerinin gelmesi için geçen sürede boğulmanın ölümcül etkilerine yenik düşebilir. Bu nedenle, temel yaşam desteği uygulayabilmek, profesyonel yardım olay yerine ulaşana kadar kişiyi hayatta tutabilir. Birçok şehir ve kasaba, yerli halka kalp masajı ve ilk yardım tekniklerini öğreten yerel kurslar sunmaktadır ya da bu kursların sürekliliğinin sağlanması elzemdir. Asla rüzgarlı veya fırtınalı havalarda yüzmeyin. Yıldırım çarpması yüzmeyi inanılmaz derecede riskli hale getirir ve şiddetli rüzgarlar yüzmek için zor şartlar oluşturabilir. Su kalitesi, akıntılar, yaban hayatı veya hayatınızı tehlikeye atabilecek diğer potansiyel tehlikeler hakkında önemli bilgilere sahip olabilirler. Bilgili kalarak ve yerel uzmanların tavsiyelerine uyarak boğulma ihtimalini önemli ölçüde azaltabilirsiniz.

“En iyi yüzücüleri bile denize çekebilir”
Rip akıntıları, en güçlü yüzücüleri bile denize çekebilecek, hızlı hareket eden sudan oluşan güçlü, dar kanallardır. Bunları nasıl tanımlayacağınızı ve birine yakalanırsanız nasıl kaçacağınızı öğrenin (akıntıdan çıkana kadar kıyıya paralel yüzün, ardından kıyıya geri yüzün). Boğulma olaylarında yüzme bilmemek nedenler arasında iken özellikle Karadeniz kıyılarında görülen çeken akıntılar da Türkiye'deki boğulmaların önemli sebepleri arasında. Coğrafi şartlardan dolayı Türkiye'de en çok Karadeniz kıyılarında yaşanıyor” diyerek boğulma kazalarının öne geçmek için bilginin ve eğitimin önemine vurgu yaptı.

Yapılması gereken acil müdahaleler
Boğulma vakaları sırasında yapılması gereken acil müdahaleler hakkında da bilgi veren Demir, “Boğulma sürecinde herhangi bir zamanda bir kişi kurtarılabilir. Herhangi bir müdahale gerekmeyebilir veya hızlı kurtarma ve canlandırma gerekli olabilir. Hiçbir iki vaka tamamen birbirine benzemez. Suyun türü, suyun sıcaklığı, aspire edilen su miktarı, sudaki süre ve kişinin altta yatan tıbbi durumu rol oynar. Mağdur ilk fırsatta sudan çıkarılmalıdır. Kurtarma nefesi kişi hala sudayken yapılmalıdır, ancak kaldırma kuvveti sorunları nedeniyle göğüs kompresyonları yetersizdir. Servikal omurga önlemlerine dikkat edilerek hasta sudan çıkarılmalıdır. Çevredekiler ve kurtarma görevlileri, bireyin uzun süredir öldüğü açıkça belli olmadığı sürece asla bireyin kurtarılamaz olduğunu varsaymamalıdır. Yaralanmadan şüpheleniyorlarsa, bireyi mümkün olan en az miktarda hareket ettirmeli ve kalp masajına başlamalıdırlar. Boğulma şüphesi olan bir hastaya ilk yaklaşım, diğer kritik hastalara yaklaşıma benzer. İlk çabalar, hava yolu, solunum ve dolaşımın değerlendirilmesi ve tedavisini de içeren resüsitasyona odaklanmalıdır. Boğulan kurbanlarda kalp durmasının en yaygın nedeni solunum durması olduğundan, boğulan kurbanlar için C-A-B yaklaşımı yerine geleneksel A-B-C (havayolu-solunum-dolaşım) yaklaşımı kullanılmalıdır. Müdahale ekipleri uygun şekilde eğitilmişse, kurtarma nefesleriyle canlandırma suda başlayabilir. Etkili olmayacağından suda göğüs kompresyonlarına teşebbüs edilmemelidir. Spinal immobilizasyonun ve ileri travma değerlendirmesinin gerekip gerekmediğini belirlemek için yaralanma mekanizması da dikkate alınmalıdır. Boğulma mağdurları hipotermi açısından yüksek risk altındadır ve ısı kaybını önlemek için çaba gösterilmelidir. Hasta acil servise getirildiğinde laboratuvar çalışmaları doktorun değerlendirmesine göre ilerleyecektir. Hastanın ilk yönetimi, nazal kanül, geri solumasız, invaziv olmayan pozitif basınçlı ventilasyon veya endotrakeal tüp yoluyla oksijen verilmesini içerir. Boğulma teşhisinde hastanın, tanıkların veya 112’nin verdiği öykü hayati öneme sahiptir. Hayatta kalmanın ideal bağımsız belirleyicisi boğulma süresidir. Olaya tanık olunmadığı durumlarda, suya dalmadan önce meydana gelmiş olabilecek travma ve diğer tıbbi durumların değerlendirilmesinin unutulmaması önemlidir” dedi.

Dünya çapında boğulma nedeniyle yılda yaklaşık 360 bin ölüm yaşanıyor
Boğulma vakalarına dair istatistiksel bilgiler de paylaşan Doç. Dr. Demir, “Dünya çapında boğulma nedeniyle yılda yaklaşık 360 bin ölüm yaşanıyor. Bu, yaralanmaya bağlı tüm ölümlerin Yüzde 7'sini temsil ediyor ve genç erkekler arasında önde gelen ölüm nedenidir. Ayrıca, her ölümcül boğulma vakasına karşılık, ölümcül olmayan dört boğulma mağdurunun tıbbi bakıma başvurduğu tahmin edilmektedir. Bu hastaların yüzde ellisi hastaneye yatış ve müdahale gerektiriyor” diyerek açıklamalarını sonlandırdı.