FETÖ EVLERİ VE ÖRGÜT TEMİZLİĞİ - 15 TEMMUZ

Abone Ol

15 Temmuz gecesi vatan hainleri tarafından gerçekleştirilen terör saldırısı saldırıları ve sonrasında alınan OHAL kararı ile başlatılan operasyonlar tüm hızıyla sürerken ben de terör örgütü FETÖ/PDY ile ilgili bir üniversite öğrencisi olarak bir şeyler karalamak istedim.

2012 yılında Abant İzzet Baysal Üniversitesi'ni (AİBÜ) kazandığımda haliyle hem kayıt hem barınma işini halletmek için Bolu'ya geldim. KYK yurdu çıkmasına rağmen yurtta rahat edemeyeceğimi düşünerek ev ortamı olan bir yerde kalmak istedim. Ailemin siyasi görüşü itibariyle Milli Görüş çerçevesinde olan Anadolu Gençlik Derneği (AGD) ile irtibata geçip kayıt işlerimi onların yardımı ile hallettikten sonra görüşmek için yurtlarına gittim. Önüme kural listesi konulunca buradan da soğudum. Herhangi bir yere barınma için kayıt yaptırmadan memlekete geri döndüm. Birkaç gün sonra İstanbul'da ikamet eden bir akrabamın arkadaşı ile irtibata geçmesi sonucu barınma için o zamanlar benim "The F. Gülen Cemaat A.Ş." diye tabir ettiğim, genel olarak "Gülen Cemaati" olarak bilinen, 17/25 aralık sonrası FETÖ/PDY olan malum yapıyla görüştüm. Evlerinde kalmak istediğimi belirterek Bolu'ya dönüş yaptım. Geldiğimde beni bir son sınıf öğrencisi karşılayıp kapatılan "Şems Yurdu'na" götürdü. Evlerde kalacak olan bütün öğrencileri oraya toplamışlardı. Büyük kısmıyla okula kayıt döneminde Çizmeci Otel'de yaptıkları mülakatta görüşmüşlerdi. Tabi bu mülakatlar kişinin kurallara uymasını yazılı olarak belirtmesi ile eve/yurda kabul edilmesi için yapılıyormuş arkadaşlardan öğrendiğim kadarıyla. Benim gibi sonradan bağlantı kuranlar ile de özel olarak görüşüyorlardı yurtta. Neyse görüşmek için odaya geçtik ve karşımda yaşça benden küçük, gece güneş gözlüğü takar hale getirilmiş başka bir öğrenci evde kalmanın şartlarını sıraladı ardı ardına. Maddi olarak iyi durumda olmadığım için istemeye istemeye, içimden sayıp söverek kabul etmiş göründüm şartlarını. Gönderdiler beni de bir eve. İlk hafta normal geçti ancak daha sonra kendilerince ev işleriyle ilgilenmesi için gönderdikleri "abi" gelince işler karıştı. Baskıcı bir tutumla ibadete ve çeşitli şeylere zorlamaya başlayınca bizi evdeki diğer arkadaşlarla giderek keskin düşünceler oluştu kafamızda. Sabah uyanıp akşam yatana kadar o "abi" başta olmak üzere dahil cemaate kalaylamalar diziyorduk. Zaten diş geçiremeyince arkadaş olmaya çalıştı, ona da izin vermedik sonra başka bir abi yolladılar. Ondan sonrası gelen herkes hiçbir şeye karışmadı sağolsunlar.

Evlerde kaldığımız süre boyunca sürekli ibadete "zorlanmamız" ve kitap okuma, sohbetlere katılma-adına yetiştirme dedikleri sohbetlere- gibi şeylerin zorunlu tutulması beni her geçen gün keskinleştirdi. Bir süre sonra ibadetten uzaklaştım bunlar yüzünden. Kitap okutup çetele tutuyorlardı. Fetonun kitaplarına "pırlanta" adını vermişler bir de. Okumuyordum zaten. Cemaat içinde görevli başkası gelip soruyordu kaç sayfa ne okudun diye, rastgele söylüyordum sayıları. Yetiştirme dedikleri sohbetlere katılınca yeri geldikçe laf sokup kendimi rahatlatıyordum. Eğlenceli hale getirme çabası işte. Bu kadar keskinleştikten sonra artık tamamen karışmayı bıraktılar da kurtuldum. Ha diyeceksiniz ki madem sevmiyordun neden kalmaya devam ettin. Kaldım çünkü daha önce dediğim gibi maddi durumum iyi değildi. Bunu geçtim kalmanın yararını da gördüm. Nasıl mı? Zaten daha önceden ne olduklarını -dışarıdan biri olarak- duyduğum ne varsa evlerinde kalırken hepsini gördüm, duydum, öğrendim, yaşadım. Ne kadar pislik olduklarına şahit oldum.

Öyle kirli bir yapıdaydılar ki gerçekten somut bir yapılanma vardı. Evlere abi koymuşlar yönetsin diye, üç beş evi yönetsin diye BTM(örgüt içindeki açılımı: bölge talebe mesulu), evlerin olduğu bölge ile ilgilensin diye BBTM(büyük bölge talebe mesulu), BLM(bölge lise mesulu).... ve daha nice mevki adları. Bunlar dışında bir de maliye işleri ile ilgilensin diye para kasaları vardı. Ev ev dolaşır parasal durumları konuşurlardı. 2 yıl kaldım 2 tanesiyle tanıştım. İkisi de birbirinden şerefsiz ve utanmazdı. Sorsan Allah yolunda hizmet ediyoruz diye bir yerlerini bayrak ediyorlar ama konu paraya gelince ahlaksızca ve yüzsüzce konuşup senden alacağını tahsil etmeye çalışıyorlardı.

Ve bu kirli yapının başka bir yüzü de kul hakkı yemekti elbette. Bir ara bu sorumlulardan biri gelip: "KPSS'ye girmiş eşiniz, dostunuz, akrabanız varsa bize söyleyin. Biz bazı yerlerde abdestinde namazında kişileri görmek istiyoruz." diyerek bizden isim istemişti. 17/25 aralıktan sonra "haram lokma yemedim" diye slogan yayıp masum rolü kesen bu kirli yapının elemanları kul hakkı yemeyi adet haline getirmişti tabi.

17/25 aralık sonrası korkudan dışa kapalı bir yol izlemeye çalıştılar. Evde kalan öğrencilere GSM hatları aldırıp kendileri kullandılar. Telefonda cemaatten oldukları belli olmasın diye yaptıkları etkinliklerin adını ve birbirlerine olan hitaplarını da değiştirerek söylüyorlardı. Seçim yaklaşırken utanmadan gelip "Senin ailen hangi partiye oy atıyor? Nevşehir'de ikinci parti hangisi? Konuşsan ikinci partiye oy atarlar mı?" diye sordular da. Planları da basit ve saçmaydı tabi. Adalet ve Kalkınma Partisi(AKP) iktidarını bitirmek için her ilde ikinci olan partiyi destekleyeceklerdi. Bolu'da da hepsi güya Cumhuriyet Halk Partisi'ne(CHP) destek verecek ve burayı alacaklardı. Kendilerinden o kadar emin konuşuyorlardı ki. Allah korudu, tutmadı planları. Ha unutmadan söyleyeyim. Evlerinde kaldığım sürece karşıma geçip bana cemaati savunan kişiliksizler bu süreçlerden sonra ne hallere geldiler. Döne döne bir hal oldular. En son başları döndü yığıldılar yere. Kendisini "Batı Karadeniz Bölge Sorumlusu" diye tanıtan ve adını yazsam birçok kişinin tanıdığı bir ajans sahibi de 17/25 den sonra yaptığım bir konuşmada "ben cemaatten ayrıldım, biliyorsun bize de sıkıntı çıkardılar." dedi. Ulan ben nereden bileyim senin sıkıntını. Hatta bu şahıs cumhurbaşkanlığı seçimi sürecinde şu an ki Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan'ın reklamını yapıyordu cadde üzerinde. Sonradan duydum ki adam bazılarını dolandırıp kaçmış. Yazık.

Örgüt liderinin bedduasını evlerde, yurtlarda öğrencileri toplayıp izletip aynı duaları yaptırdılar bir de yüzsüzce. Kız evlerinde kalan arkadaşlara baskı yapan o ablalar erkek arkadaşlarıyla kafelerde geziyor, abiler ise gizli saklı yerlerde sigara içip kız arkadaşlarıyla buluşuyordu. Sonra karşımıza geçip kız arkadaşınız olmasın/erkek arkadaşınız olmasın, sigara içmeyin diye nasihat ediyordu bunlar. İlahiyat okuyanlar evden hiç çıkmasın diye normalde evlerinde yasak olan internet, televizyon, play station ve diğer şeyleri onların evine koymuşlar. Bizzat görmüştüm. Ulan televizyona şeytanın gözü, günah diyen üniversite öğrencisi bile vardı aralarında. Ne garip bir örgüt bunlar. 2014 yılı yazında kimseye bir şey söylemeden evlerinden çıkıp gittim, kendimi tamamen kurtardım bu pislikten çok şükür.

Neyse bitirelim. Ben bir üniversite öğrencisi olarak bazı durumlar sebebiyle FETÖ/PDY örgütünün evlerinde kalmış bulundum işte. Ben sadece bir örneğim. Benim yaşadıklarımı, belki fazlasını belki daha azını yaşayan yüzlerce belki binlerce öğrenci vardır. O zamanlar bu haysiyetsizleri öve öve bitiremiyorlardı, biz sövüyorduk. Sonra öküz öldü, ortaklık bitti yine sövüyorduk. Şimdi daha çok küfür ediyoruz. Çok şükür geç olmadan bu pisliğin temizlenmesi gerektiği kanaatine vardılar. Biz öğrencilerin bu tür yapılanmaların içine çekilmesine izin verilmemesi çok önemlidir artık. Buna bedeli ne olursa olsun engel olunmalıdır.

Şimdi Türkiye'mizin, Bolumuzun her yerinde bu örgütle mücadele ediliyor, elemanları bir bir tasfiye ediliyor, suçlular tutuklanıyor. Üniversitedeki akademisyenlerle birtakım öğrenciler aracılığıyla görüşüp taleplerde bulunan, akademisyenlere Said Nursi'nin Külliyatı'nı verip yanlarına çekmeye çalıştıklarını açıkça söyleyen bu kirli örgüte yardım/yataklık eden herkes inşallah biran önce tüm unsurları ile deşifre edilerek bitirilir. Bu süreçte derdimiz Kuran-ı Kerim, Türkiye Cumhuriyeti Devleti, Türk Milleti ve Türk Bayrağı ise şunu yapmamız şarttır: "Vicdani davranmamalıyız." Vicdanımıza soracak olursak hepimiz insanız. Hata yapabiliriz. Affetmek büyüklüktür deriz belki. Belki o kişi çok yardımcı oldu bana, bu hocayı çok seviyordum ben, bu başkan çok çalıştı, şu adam çok iyilik sever diye düşüncelerde olanlarımız var. Olacaktır elbette. Ancak şunun da farkında olmalıyız. Ülkemiz yüzlerce şehit vererek büyük bir tehlike atlattı. Milletimiz bu tehlikeyi bertaraf etti. Yardım etti dediğin o kişi, sevdiğin o hoca, çok çalışan o başkan, iyiliksever o adamın öyle ya da böyle yardım ettiği, içinde olduğu örgüt, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin bölünmez bütünlüğüne ve Türk Milletinin canına kastetmiştir. Vicdansızca yapılan bu terör saldırısından sonra bu pisliğin içinde olanlara vicdanla yaklaşmak kabul edilemez. Bu saatten sonra risk alınamaz. Eşin, dostun, akraban, tanıdığın, hocan, başkanın, müdürün, amirin... kim bu pislikteyse ve hesabı soruluyorsa ondan bizim diyeceğimiz: "Vatan sağolsun." olmalıdır. Selametle.