“Atatürk'ün ölümünde ben ortaokuldaydım.” diye anlatmaya devam etti Nimet Ay, şiir okuma sırası kendine geldiğinde. Koşarak gittim okula, baktım bütün arkadaşlarım, herkes sırada sınıfa girmemişiz, hep ağlıyorlar.
‘Ne var, ne oldu?' dedim.
‘Bugün Atatürk öldü' dediler.
Hepimiz başladık ağlamaya. O zamanlar babam hep eve gazete alırdı.”diye anlatırken, kızı Nurgül, annesinin arşivinde muhafaza ettiği 12.teşrin 1938, 11 Cuma 2. Teşrin 1938, 12- 2.teşrin 1938 yılı gazetelerini çantasından çıkardı. Çok sevdiği Atatürk'ün Perşembe günü vefatının ardından Cuma günü ve sonraki günlerde çıkan haberleri gösterirken bizleri de duygularla dolu dolu o yıllara götürdü.
Atatürk'ün Bolu'ya gelişini gören, o anı yaşayan ve yaşadığı anın her bir karesini hafızasında capcanlı tutan Nimet Ay o günü anlatırken O gün herkes Bolu'da büyük bir coşku yaşıyordu. Herkes Atatürk gelecekmiş diye koşturuyordu. Birbirlerine soruyorlardı,
‘Ne taraftan gelecek? Buradan mı, oradan mı gelecek?'diye. Biz çocuklarda onlara laf anlatıyorduk.
‘Bu taraftan geliyormuş amca. Yok, şu taraftan geliyor.' derken Halk Partisi'nin önüne doğru sıralandı halk. Bizde onların önünde sıralandık. Atatürk bize 1-2 metrelik mesafeyle böyle aradan çıktı geldi. Onun elbisesinin rengine kadar hatırlıyorum. Hanımlar vardı etrafında, o anın fotoğrafını görüyorum fotoğraf sergilerinde asılmış, biz orada yanındaydık. Bizi de alsalardı o fotoğrafa, bende olacaktım.”diyerek o hüznü bir kez daha hissediyor. Atatürk sandalyeye oturdu. O zaman organze elbiselerimiz vardı, böyle kat kat, elinde 1 demet çiçekle öğrenci kızlardan biri gitti, Atatürk'e çiçeği verdi. Fakat ben o zaman, o kadar çok imrendim ki ona,
‘Keşke Atatürk'e çiçeği veren ben olsaydım.' dedim. Senelerce kafamda böyle hep hayal ettim.
‘Acaba ben verseydim ne diyecekti bana. Ben şöyle deseydim, ben böyle deseydim.' diye senelerce ama sürdü bu. Sonra günün birinde dediler ki
‘Seni televizyonda gördük.'
‘Ben televizyona çıkmadım ki beni nerede gördünüz.'dedim.
‘Genel Kurmay afiş yapmış, içinde sen varsın.'dediler. İnanamadım, hemen kızıma telefon açtım. Kızım o sıra Ankara'daydı. Hemen araştırdı ve sonra bana
‘Anne doğru, sen varmışsın afişte.'dedi.
O zaman o kadar çok mutlu oldum ki ve anladım ki 40 gün ne dersen o olurmuş derler ya ben devamlı kafamda onu düşlüyordum, dileğim oldu. Atatürk'ün fotoğrafıyla beraber bütün Türkiye'ye afişim asıldı. Bu benim için çok çok büyük mutluluk. Onu odamda saklıyorum. Çocuklarımda odalarına astılar, bütün Türkiye'ye asılmış. Benim dileğim kabul oldu.”diyerek,
Boluluyum öz Bolulu
Severim memleketimi
Yeşiliyle çamıyla
Mantarıyla balıyla
Keşli cevizli makarna
Ez pestili yanına
Anam yapmış helvayı,
Babam çökmüş sofraya
Eşim akşamdan kalmış
Açılır şimdi kızılcık çorbasıyla… dizeleriyle devam eden, yazmış olduğu ‘Boluluyum' şiirini okudu.
Ardından Cansu Kırkan Bolu'yu kazanıp üniversite okumaya gelen öğrencilerin ilk başta gitme düşüncesinde olsa bile sonradan gitmediklerini anlattığı konuşmasında; Üniversite öğrencileri geldiklerinde başta burada kalmak istemediklerini soğuk bulduklarını ya da başka şeyleri söylüyorlar. Ama genelde okumaya gelenlerde buradan gidemiyor. O yüzden diyorum, sanırım buranında çekici bir yanı var. İnsanlar Bolu'ya bağlanıyorlar. Mezun olduktan sonra burada bir iş buluyor kendine. Sanırım buranın orman havası, doğası da bunu etkiliyor.”diyerek
Bu mevsim
Zamanın akışkanlığı netleşiyor gözbebeklerimde
Karlar gökyüzünden usulca düşerken
En akışkan şey onlar gibi gelirdi
Şimdi en akışkan olan sıcaklığınmış anlıyorum
Kalbimin buzlarını eritiyorum
Daha doğrusu… dizeleriyle devam eden Bu Mevsim” şiirini okudu.
İki güzel insan, çok değerli büyüğümüz Sayın Nimet Ay teyzemiz ve sevgili kardeşimiz Sayın Cansu Kırkan gönlünüzden ruhunuzdan akan, kaleminizden dökülen bu güzel şiirlerle dolu, güzel dinleti için sizlere ve mekânında bizleri ağırlayan Sayın Cem ve Sayın Dilek Eroğlu çiftine teşekkürlerimizi sunuyoruz.
Saygı ve sevgilerimle…
Fatma Marmara