DÎVÂNU LÜGATİ’T-TÜRK’TE MİLLÎ ŞUUR  

Abone Ol

Türk milliyetçileri, Türk milletini sever ve ona derin bir bağlılık duyar. Türk milletinin sevinci milliyetçilerin sevinci, Türk milletinin kederi milliyetçilerin kederi olur. Çünkü Türk milliyetçileri dünyanın neresinde bir Türk varsa üzerine titrer, gerektiğinde onun için gözünü kırpmadan canını feda eder. Türk milliyetçilerinin kalbî, hissî ve duygusal yönünü millî duygu teşkil eder. Akıl, düşünce ve bakış açısını da millî şuur kısmı oluşturur. Millî şuur; bilgi, birikim ve kültür gerektirir. Türk milletinin tarih boyunca yaşadığı serüveni, savaşları, fetihleri, millet hayatına yön veren şahsiyetleri, duygu ve düşünce dünyamıza değer katan şaheserleri, edebî ve lisanî kıymetleri bilmek millî şuur için olmazsa olmazdır. Millî şuur, Türk milliyetçilerine bazı temel vasıflar kazandırır. Millî şuur sahibi kişiler; tarihini bilinçli okurlar, kültürünü ve değerlerini koruyup geliştirirler, geçmişe dayalı olarak geleceğe güvenle bakarlar. Yüksek bir stratejik zekâya ve millî düşünceye sahip olurlar, güç ve ilham alacağı millî kahramanları tanırlar ve ortak bir ülkü uğrunda mücadele edebilmeyi gerçek kahramanlardan öğrenirler. Türklüğün temel değerlerinin neden önemli olduğunu idrak ederler, ortak hafızayı öğrenirler, millî mensubiyet ve aidiyet bilinci kazanırlar, millî varlığını derinden duyarlar, kendi kültür ve değerlerine yabancılaşmazlar; hayata ve dünyaya Türk gözüyle bakarlar. Dolayısıyla Türk milliyetçiliğine giden yol millî şuur kazanmaktan geçer.

Millî şuur, millî varlığımızın köklerini tanımak, kodlarını bilmek ve bugünkü hayatımızın esas kaynağına gitmektir. Bu sebeple millî şuura sahip olmak için, Türk kimliğinin en önemli parçası, en temel unsurları olan Türk dilinin, Türk edebiyatının, Türk tarihinin, Türk folklorunun, Türk musikisinin bütün incelikleriyle bilinmesi gerekir. Türk milletinin binlerce yıllık hikâyesi bu hazinelerde saklıdır. Türk milliyetçileri, Türk milletini tarihsel süreç içinde diğer milletlerden ayıran özel kimliğin nasıl oluştuğunu, neleri kazanıp neleri kaybettiğini, bunun neden ve sonuçlarını aydınlatarak olayları ve olguları gerçekçi bir tavırla değerlendirmeli, geçmişin bilgisi ve muhakemesi üzerine inşa ettiği millî şuurla, geleceğine yön vermelidir. Bu sebeple Türk milliyetçilerinin Türk tarihini, Türk dilini, Türk edebiyatını, millî kültürümüze ait eser ve kıymetleri çok iyi bilmesi gerekiyor. Gerek derslerimde gerekse çeşitli seminer ve konferanslarımda söylediğim gibi bir Türk milliyetçisinin millî şuurunu geliştirmesi için tavsiye edebileceğim eserlerin başında “Dîvânu Lügati’t-Türk” gelir.

Dîvânu Lügati’t-Türk, Türkçenin bilinen ilk sözlüğüdür. Ansiklopedik bir mahiyete sahiptir. “Türk Lehçelerinin Divanı” manasına gelir. 11. yüzyılda, Malazgirt Zaferi’nden hemen sonra 1072-1077 yılları arasında Kâşgarlı Mahmud tarafından yazılmış, 1077 yılında Abbasi Halifesi Ebu’l Kasım Abdullah’a sunulmuştur. Kâşgarlı Mahmud, eserinde 11. yüzyıl Türk lehçelerine ait 9 bin kelimeyi bir araya getirmiş, bu kelimelerin anlamlarını vermiş; bunları örnek cümleler, atasözleri ve şiirlerle zenginleştirmiş, bazı maddelerde uzun açıklamalar yapmıştır. Kâşgarlı Mahmud, eserini sadece sözlük olmakla sınırlamamış, aynı zamanda 11. yüzyıl Türklerinin boyları, örf ve âdetleri, gelenekleri, efsaneleri, şiirleri, atasözleri, spor oyunları, toplum hayatı hakkında önemli bilgiler vermiştir. Eserde 40’ı dörtlüklerden, 51’i beyitlerden teşekkül eden 91 şiir bulunur. Dörtlüklerden oluşan şiirler, koşma tarzındadır ve Türk halk şiirinin en güzel örneklerindendir. Bu bakımdan Dîvânu Lügati’t-Türk, Türk halk şiirinin ilk antolojisi kabul edilebilir. Bir örnek verelim:  

Endik kişi tetilsün                Şaşkın ve akılsız kişi ayılsın

İl törü yetilsün                      Ülkeye düzen yayılsın

Toklı böri yitilsün                 Kurt kuzuyla birlikte yürüsün

Kadgu yeme sawılsun          Kaygı bizden uzaklaşıp gitsin

Eserde orijinal olarak yer alan ve çoğu günümüzde de kullanılan 274 tane atasözü vardır. Bu atasözlerinden birkaç örnek verelim: Etli tırŋaklı adırmas "Etle tırnak birbirinden ayrılmaz", Koş kılıç kınka sıgmas "Çifte kılıç bir kına sığmaz", Ot teyse ağız köymes “Ateş demekle ağız yanmaz”, Küz keliği yazın belgürer “Güzün gelişi yazdan bellidir”.  

Alp Er Tonga ağıtının ilk kaynağı da Dîvânu Lügati’t-Türk’tür. Eserde Şu Destanı da yer alır. Türk boyları hakkında bilgi veren ilk eser de Dîvânu Lügati’t-Türk’tür. Kâşgarlı Mahmud “Rum ülkesinden Maçin’e dek Türk ellerinin hepsinin boyu beş bin, tamamı sekiz bin fersah eder” dedikten sonra bunları dünyayı andıran daire şeklindeki renkli bir haritada göstermiştir. Haritada Türklerin yaşadığı yerlerle birlikte ilişkide oldukları milletlere de yer verilmiştir. Bugünkü bilgilerimiz ışığında bunun, bir Türk’ün çizdiği ilk Türk dünyası haritası olduğunu söyleyebiliriz. Bu harita, 11. yüzyıl şartlarındaki coğrafyacılık bilgi ve yöntemlerine göre oldukça ileri bir tekniğe sahiptir.

Dîvânu Lügati’t-Türk neden yazılmıştır? 1071 yılındaki Malazgirt Zaferinden sonra, Türklerin bütün İslam dünyasındaki yıldızı yükselmiş, Türk Hakanı Alparslan’ın şanı ve şöhreti bütün İslam dünyasına yayılmıştı. Doğal olarak Türk diline olan ilgi de artmıştı. Tam da bu yıllarda, Kâşgarlı Mahmud Arapların Türkçe öğrenmelerine yardımcı olmak üzere Dîvânu Lügati’t-Türk’ü kaleme almıştı. Kâşgarlı Mahmud, Türkçe öğrenmenin gerekliliğini bir hadise dayandırarak anlatmıştır. Bu anlatı, o dönemdeki “Türk dilini öğreniniz, çünkü onlar için uzun sürecek egemenlik vardır” mealindeki bir hadisin yaygınlığını gösterir. Bu hadisin sahih olup olmadığı elbette tartışılır ancak günümüze kadar bu hadisin sıhhati tespit edilememiştir. Gerçekten de Türklerin İslam Dünyasındaki egemenliği, büyük bir medeniyetin öncülüğünü ve yüzyıllarca İslam Dünyasının bayraktarlığını yapmaları hadisin işaret ettiği manayı doğrulamıştır. Kâşgarlı Mahmud “Neden Türkçe öğrenilmelidir?” sorusunu bir hadise dayandırarak şöyle cevaplandırmıştır:    

“And içerek söylüyorum, ben, Buharanın –sözüne güvenilir- imamlarının birinden ve başkaca Nisaburlu bir imamdan işittim, ikisi de senetleriyle bildiriyorlar ki Yalavacımız kıyamet belgelerini, âhir zaman karışıklıklarını ve Oğuz Türklerinin ortaya çıkacaklarını söylediği sırada ‘Türk dilini öğreniniz; çünkü onlar için uzun sürecek egemenlik vardır’ buyurmuştur.” 

Kâşgarlı Mahmud, eserinde Türk kelimesine uzun bir madde şeklinde yer vermiştir. Eserin girişinde önce Allah’a ve Hz. Muhammed’e övgü cümlelerine yer verilmiş sonra Türkler ve Türklük övülmüştür:

“İmdi, bundan sonra Muhammed oğlu Hüseyn, Hüseyn oğlu Mahmud der ki:

Tanrının devlet güneşini Türk burçlarında doğurmuş olduğunu ve onların mülkleri üzerinde göklerin bütün teğrelerini döndürmüş bulunduğunu gördüm. Tanrı onlara Türk adını verdi ve onları yeryüzüne ilbay kıldı. Zamanımızın hakanlarını onlardan çıkardı; dünya milletlerinin idare yularını onların ellerine verdi; onları herkese üstün eyledi; kendilerini hak üzere kuvvetlendirdi. Onlarla birlikte çalışanı, onlardan yana olanı aziz kıldı ve Türkler yüzünden onları her dileklerine eriştirdi; bu kimseleri kötülerin, ayak takımının şerrinden korudu. Okları dokunmaktan korunabilmek için aklı olana düşen şey, bu adamların tuttuğu yolu tutmak oldu. Derdini dinletebilmek ve Türklerin gönlünü almak için onların dilleriyle konuşmaktan başka yol yoktur... ”

Bunları okuyan bir Türk milliyetçisinin Türklük bilinci kazanmaması, Türk adının değerini anlamaması mümkün mü? Orhun Âbideleri, Dede Korkut Kitabı, Dîvânu Lügati’t-Türk gibi millî şaheserlerimizdeki bilgi, birikim ve kültür millî şuuru, millî şuur da Türk milliyetçiliğini yükseltir. O halde Türk milliyetçileri millî şuurlarını geliştirmek, kendilerini Türk milliyetçiliği fikir sisteminde yetiştirmek; bilgi, kültür ve fikirle donanmak, entelektüel birikim ve bakış açısı kazanmak için tarihini, kültürünü, edebiyatını, sanatını, müziğini, tiyatrosunu, sinemasını çok iyi bilmelidir ama bilmekle yetinmemelidir. Bunları uluslararası zirve yapmak için çok çalışmalı, yeni/çağdaş üretimler yaparak mevcut olanı aşmalı, Türk’ün adını dünyaya duyurmalıdır.