Ne yaparsak yapalım,
Ne söylersek söyleyelim.
Bu futbol denilen,
Vefasız saha oyununda eninde sonunda iş skora dayanıyor.
Uzun zamandır spor üzerine yazılarıma ara vermiş olmam,
Yaşanan vakıa'lar üzerinde yorum yapmama engel oluyordu.
Baktım olmuyor,
Sanki yazınca, bir şeyler değişecekmiş gibi yazmaya karar verdim.
Hep diyorum,
Diyeceğim,
Bunu her zaman söyleyeceğim.
Her ne olursa olsun.
Boluspor kurumsalına zarar vermeyelim.
Ne yazık ki;
Bu meyanda büyük bir bilgi eksikliği ve istişare noksanlığı var.
Bu dün de vardı.
Bugün de var.
Yarın da olacak,
Yarından sonra da devam edecek.
Öyle görünüyor.
Öyle hissediyorum.
Bu alışkanlıktan kurtulmak için nasıl bir yol izlenir,
Nasıl,
“Küçük şehrin büyük öyküsü” hayatta kalır,
Nasıl,
İdame ettirilir, burada herkese sorumluluklar düşüyor.
Bu konuda ya eksik var, ya da tam anlatılamıyor.
Kişilerin hataları elbette olacak,
Elbette kimse dört dörtlük değil.
Ve Fakat;
Boluspor tarihi dört dörtlük ve inanılmaz hikayelerle dolu.
Bu hikaye içinde yer alan,
Gelmiş geçmiş başkanlarının her biri fedakar,
Taraftarlarının her bir tanesi paha biçilmez,
Yönetimlerdeki üyeler, birer birer, teker teker güzel insanlar.
Bütün mevzu sonuca dayalı.
İlişkiler, sonuç odaklı.
İlişkiler, pamuk ipliğine bağlı,
İlişkiler, sahadaki 90 dakikaya duyarlı.
Duyarlılık;
Mağlubiyete,
Duyarlılık;
Ne zaman kaybedilecek beklentisinde.
Her sezon kazan aynı.
Kazanda kaynayanlar aynı.
Futbolcular kazandan ayrı..
Münakaşa edip duruyoruz.
İstifa kurumunu olur olmaz,
Gerekli gereksiz kullanmayı, olmazsa olmaz bir şart olarak görüyoruz.
Bir mesul bulmakta üstümüze yok.!
Futbolcunun attığı golden futbolcu mesul.
Alınan puanlardan,
Alınan galibiyetten futbolcular mesul,
Demem o ki;
Öğrenciler masum..
Öğretmen mesul,
Sınıf başkanı mesul.
Profesyonel futbolcu sahada amatör,
Saha dışında amatör,
Antrenmanda amatör,
Yaşantısında amatör,
Taktik almada/uygulamada amatör..
Daha ne söylemek lazım..
Kaç profesyonel futbolcumuz antrenmandan sonra kendini geliştirmeye yönelik artı işler yapar/yapıyor.
Futbolcuyu koruduğumuz/kolladığımız kadar yöneticimize sahip çıkabiliyor muyuz.
Yöneticinin özel hayatı kadar,
Futbolcunun özel hayatına karışabiliyor muyuz.
Ben sadece mevzunun bir tarafına dikkat çekiyorum.
Kimsenin yeri garanti değil evet.
Yönetimler gelip geçici.
Gideceği yer genel kuruldur.
Geleceği yerde.
Peki;
Ya futbolcunun..
Onun yeri ya sağ bektir.
Ya sol.
Ya santrafor ya da ne bileyim kaledir yani.
Gitmek için bahanesi, sözleşmede gizli bu kardeşlerimin, ellerini taşın altına değil de,
Doğru düzgün kramponlarını topun altına sokmaları,
İyi pas için,
Burunlarını değil de,
Bir zahmet, ayak bileklerini kırmaları (ayak içi düzgün pas manasında) gerekmez mi.?
“Eğitim Şart”
Futbol içinde öyle mi.?
Futbol için eğitilirsiniz. Tamam..
Şut atmayı,
Pas vermeyi,
Pozisyon almayı öğretirler adama/eğitirler bir şekilde..
Ama yetmez.
Asıl eğitim başka.
Çok başka.
Futbolcuların menajerlerden çok, ustalarından alması gereken çok dersler var.
Demem o ki;
Her sezon ortaya bir kazan konuyor.
İçine yönetici,
Taraftar,
Gazeteci,
Teknik direktör atıp kaynatılıyor.
Kazanın etrafındaki futbolcular da kültür fizik hareketleri ile ısınıyor.
Onu diyorum.
Top onlarda..
Sahadaki oyuncularda.
Emeklerine alın terlerine bir şey dediğim yok zira;
Sahadaki futbolcuların birlik ve beraberliği, kazanma istekleri, takım olma idealleri Boluspor'a çok şey katacaktır.
Bu katma değerde saha dışına/Bolu'muza olumlu yansıyacaktır.
Onu söylüyorum.