İzzet Baysal Kültür Merkezi Pembe Salonda düzenlenen panele; Vali Yardımcısı Abdullah Abid Öztoprak, Rektör Yardımcıları Prof. Dr. Samettin Gündüz ve Prof. Dr. Aydın Him, Bolu İl Sağlık Müdürlüğü Sağlık Hizmetleri Başkan Yardımcısı Dr. Şerife Koçyiğit, KATUM Müdürü Doç. Dr. Hikmet Yağlı Mavil, akademik ve idari personel ile depremzede vatandaşlarımız katıldı.
Saygı duruşu ve İstiklâl Marşı’nın okunmasının ardından panelin açılış konuşmasını yapan KATUM Müdürü Doç. Dr. Hikmet Yağlı Mavil, özetle “İnsanoğlu doğuştan cinsiyetini seçme hakkına sahip değildir. Bu sebeple erkek ya da kadın olarak doğmuş olmak birini diğerine üstün olma hakkı vermez. Kadının eğitimi, psikolojisi, sağlığı, dünyaya bakış açısı daha da önem kazanmaktadır. Aile kurumunun temeli, değerlerimizin temsilcisi, taşıyıcısı ve koruyucusu olan kadınların, hayatın bütün alanlarına etkin bir şekilde katılmalarına imkan sağlaycak şartları hazırlamak, her türlü ayrımcılığa karşı mücadele etmek, kadın ve erkek herkesin sorumluluğudur.” diye konuştu.
Dr. Öğr. Üyesi Dülger: “Kadın, Temel Hak ve Hürriyetlerden Faydalanmakta Aynı Düzeyde Bulunamayabiliyor”
Moderatörlüğünü Eğitim Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. İlknur Çifci Tekinarslan’ın yaptığı panelde ilk konuşmayı Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Dr. Öğr. Üyesi Duygu Dülger “Kadın Hakları Bağlamında Pozitif Ayrımcılık İlkesi” başlığında yaptı. Kadınların göçmenlik, afetzedelik gibi dezavantajlı durumlarına dikkat çekerek konuşmasına başlayan Dr. Öğr. Üyesi Dülger, özetle “Kadın, temel hak ve hürriyetlerden faydalanmakta aynı düzeyde bulunamayabiliyor. Dolayısıyla kadın hakları diye ayrı bir inceleme ve çalışma alanı oluşturulmuş. Aslında temel haklar, liberal hakların ortaya çıkışından bu yana insan hakları olarak bir bütüncül şekilde tartışılıyor. Kadını kamusal alanda kabul etmedikleri için aslında örtülü olarak hakların tasarlanması, düzenlenmesi ve korunması erkek egemen bir hukuk sistemi içinde gerçekleştiriliyor. Kişilere kağıt üzerinde hak tanımak, onların haklardan faydalanması yönünde verimli ve yeterli değil. Kişilerin bu haklardan faydalabilmeleri için kendilerine fırsat eşitliği tanınabilmesi noktasında bir devlet müdahalesi gerektiği ortaya çıkıyor.” ifadelerini kullandı.
“Kadınla Erkeği Şekli Anlamda Eşitlemek Durumu Kurtarmıyor. Pozitif Ayrımcılıkla, Kadının Tarih Boyunca Edinemediği Kazanımları Tanzim Etmek Gerekiyor.”
Kadın haklarının da benzer şekilde olduğunu vurgulayan Dr. Öğr. Üyesi Dülger, “Kadın haklarına da bir pozitif dokunuş gerektiğini görüyoruz. Birtakım hukuk metinlerine ‘Kadınların hakları vardır.’ yazmakla, kadınlar o haklardan erkeklerle eşit şekilde faydalanabilir hale gelemiyorlar. Dolayısıyla pozitif ayrımcılık konusu ortaya çıkıyor. Pozitif ayrımcılık, eşitlik ilkesi ile uyumludur. Pozitif ayrımcılık dediğimiz, kadın tarihin çok eski dönemlerinden beri öyle büyük bir ayrımcılığa uğruyor ki, o kadar çok şeyden geri kalıyor ki, bu durum, bu kadar zaman içinde edinebileceği ama edinemediği kazanımlara yol açıyor. Şu anda kadınla erkeği şekli anlamda eşitlemek durumu kurtarmıyor; kadının bu durumundan dolayı bunu tanzim etmek gerekiyor.” diye konuştu.
Prof. Dr. Durak: “Deprem Gerçeği İçinde Birçok Farklı Yaşantıyla Şu An Kucaklaşmak Durumundayız.”
Fen Edebiyat Fakültesi Psikoloji Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Emre Şenol Durak ise “Depremde Kadın ve Çocuk Olmak: Psikolojik Etkilerle Nasıl Başa Çıkarız?” başlıklı bir sunum gerçekleştirdi. Prof. Dr. Durak, doğal bir olay olan depremin özellikle kadın ve çocuklar üzerindeki etkilerini anlatarak, “Fizyolojik ihtiyaçları ötelemek, psikolojik olarak bu acılara dayanabilmek, katlanabilmek noktasında bunlar gerçekten zorlu süreçler. Tabii ki bu durum, yüksek enerji kullanımına neden olan bir süreç. Yani biliyoruz ki, böylesine yüksek enerjinin kullanıldığı, düşünce, duygu ve davranış olarak yüksek bir eforun kullanıldığı bu süreçler akabinde, bireylerde yorgunluk, hissizlik, halsizlik, karamsarlık gibi farklı duygular yaşanabiliyor. Deprem gerçeği içinde aslında birçok farklı yaşantıyla şu an kucaklaşmak durumundayız. “ dedi.
“Deprem Sürecinden Hem Etkilenen Hem de Bu Süreçte Destek Olan Yine Kadınlarımız Oldu.”
“Kadınlar ve çocuklar için, ayrımcılığın kesişim kümesini barındıran önemli iki kırılgan grup diyebiliriz. Tabii çok yoğun bir değişim onları da bekliyor.” diyerek konuşmasını sürdüren Prof. Dr. Durak, özetle “Bu süreçte kadın olmak ve çocuk olmak, zorluğun ötesinde yüksek değişimin yaşandığı yoğun süreçlere de alışmak veya onlarla baş etmek sorununu da beraberinde getiriyor. Burada çoklu deneyimler yaşayan kadınlar var. Yakın kaybı yaşayan, evsiz kalan ya da yaşadığı kabusu bir kenara bırakıp ekiplerle birlikte çalışan. Mesela un ve tava bulmuş, derme çatma bir ateş yakıp bunlardan bir hamur yaparak, oradaki insanlara ikram etme duygusu ile hareket eden kadınlar oldu. Deprem sürecinden hem etkilenen hem de bu süreçte destek olan yine kadınlarımız oldu. Arama kurtarma faaliyetlerinde, sağlık hizmetlerinde, teknik destekte, gönüllü olarak alanda çalışan kadınlarımız var. Kadın belki yorgun, kırgın, halsiz ama kendini bir kenara bırakıp evlatları için ayakta duruyor. Kadın aslında çok becerikli. Baş etme ve çözümler üretme noktasında çok cesur. Çocuk ve ergenler de bu süreçten çok etkilendi ama biliyoruz ki çocuk ve ergenin dili, oyun. Ergenlerle konuşabiliriz ama çocuğun ilk yaptığı şey oyun oynamak. Oyun, çocuğun psikolojik etkileri bertaraf edebilmesinde, kendini tamir edebilmesinde çok önemli bir araçtır.” değerlendirmesinde bulundu.
Soru cevap bölümünün ardından panelistlere, protokol üyeleri tarafından teşekkür belgesi ve çiçek takdim edildi. Panel, toplu fotoğraf çekiminin ardından sona erdi.
HABER: İlhan DURAK