İlkbahar'dı…
Yılda üç defa; birinci, beşinci ve dokuzuncu aylarda
Veya
Başka bir deyişle; Yılbaşı, İlkbahar ve Güz mevsimlerinde yapılan Kurultay'ın ikincisi idi.
O anda gökyüzünde mavi bir ışık belirdi.
Belli ki gelen bir Gökbörü idi.
***
Oğuz Han oturduğu yerden yavaşça ayağa kalktı.
Ve
Başbuğlarım! Dedi.
Hemen sağ yanında buluna eşine ‘hatunum' demeyi ihmal etmedi.
Ve
Ekledi.
Aygucılarım, prenslerim, buyruklarım, sadapıtlarım, apalarım, erkinlerim, tudunlarım, ilteberlerim!
Bumin Kağan gibi, Bilge Kağan gibi, Kürşad, İlteriş Kağan gibi,
Cengizhan, Alparslan, Fatih Sultan Mehmet Han gibi.
Sultan Yavuz Selim Han gibi, Sultan Süleyman gibi,
Timurşah, Babürşah, Mustafa Kemâl Atatürk gibi
Görklü Tanrı'da kut bulmuş olan Türklüğün son cihangiri,
Asena soyunun en son Başbuğ'u Alparslan Türkeş uçmağa vardı.' Dedi.
***
Ve
‘Bu gelişe Dedem Korkut'umuz ne der? Diyerek sözü Ata Korkut'a verdi.
O da söyleyiverdi:
‘Türk'e bayrak olan, Türklüğe şan katan,
Son Başbuğ hoş geldin, hoş geldin.
‘Esir Türklere hürriyet' diye haykıran,
Son Başbuğ hoş geldin, hoş geldin.
Korkut'un eli kopuzda, destan söyler ağızla,
Son Başbuğum hoş geldin hoş geldin.'
***
Soğuk bir Nisan akşamı ve Ankara sokaklarında hafif hafif kar serpiştiriyor ve saat 22.30'u gösteriyordu.
Terlediğini hissetti, kravatını gevşetti.
Ve
Şoförüne dedi ki;
‘Oğlum kendimi iyi hissetmiyorum.'
Ve
Sonrasında,
4 Nisan sabahın da mavi bir ışık göründü, Başbuğ maviye büründüğünü gördü.
Necip Fazıl'ın
Ölüm güzel şey, budur perde arkasından haber,
Hiç güzel olmasaydı, ölür müydü peygamber? Dizelerini hatırladı.
Güldü…
Sonsuz çabalara rağmen emri ferman durmadı.
Ve
Son Başbuğ Alparslan Türkeş Hakk'a yürüdü.
***
Dört Nisan günü öbür tarafta Kurultaya denk gelen ayda kavuşma için toy vardı.
Bu yanda ise yas…
Ozan Arif
Dört nisan doksan yedi, alelade gün değil,
Kara günsün, kara gün bu bir gerçek, kin değil,
O kadar karasın ki tarifin mümkün değil
Başbuğ' un başımızdan çekildiği günsün sen,
Dünyanın başımıza yıkıldığı günsün sen! Diyerek sitem ediyordu.
Ardından
Mustafa Yıldızdoğan
Yandı yürekler yandı
Yağan kar ile sönmez
Milyonlar bir ağızdan
Diyor Başbuğlar ölmez
Başbuğlar ölmez.' Diyerek yazdığı dizeler ile matem tutan ülkücülerin duygularına tercüman oluyordu.
***
O
Son dönemlerde unutturulmuş olan TÜRK kimliğini, Türk Milletine unutturmayan,
Türk'ün tarihî misyonunu hatırlatan,
Yeniden diriliş davasına mimarlık yapan
Ve
Ebediyen yaşamasını sağlayan
Nizamı âlem ülküsünü yüreğimizin ta derinliklerinde yaşatan bir cevher idi.
***
Nerede bir Türk varsa
Ve
Esaret altında yaşıyorsa
Onlara ‘Esir Türklere hürriyet” diye haykırarak ümit veren
Ve de
Türk Gençliğinin yüreğindeki Turan meşalesini canlı tutan bir ateş idi.
Ve
Bu ideallerini gerçekleştirmek için, mücadeleyi hayat nizamı yapacak ve bunun uğruna ömrünün büyük bir kısmını çile çekerek, zindanlarda, sürgünlerde geçirecek kadar gözü kara idi.
***
O
9 Işık Doktrini ile bu ülkeye sanayide, ilimde, fende, teknikte çağ atlatacak ve Türklüğe şan katacak düşünce adamı idi.
Ve
O ki;
Bu ulvi düşünceler doğrultusunda arkasında milyonlar yetiştirdiği için BAŞBUĞ idi.
***
Türklüğün kutlu başbuğları zincirinin en parlak ve en son halkası olan Başbuğum!
Yılmamayı, yıkılmamayı, inandıklarından taviz vermemeyi,
‘Kurt odur ki, boynuna tasma takmaya gelmez.
Acından ölür ama asla köpekleşmez.' Diyerek
Dik durmayı, boyun bükmemeyi, inandığını söylemeyi,
Türklüğü sevmeyi, Turan ülküsünü hayal etmeyi,
Senden öğrendik.
Aramızdan ayrılarak bizleri yetim ve boynu bükük bıraksan da…
Biz Tanrı Dağında, Başbuğ'umuzun yanındayız.
Dualarımız seninle Başbuğum.
NOT: Bu yazı 03.04.2018 yılında yayınlanmıştır.
03.04.2018
Muharrem Demirel