Boluspor Teknik Direktör olarak Reha Erginer ile anlaştı

Malumunuz, Reha Hoca ile geçmiş zamanda bir defa daha çalışmış, pek de mutlu ayrılmamıştık.

Aklıma Temel’in fıkrası geldi.

Temel ile Dursun promosyonlu meşrubat alırlar. Temel hemen kapağı açıp bakar:

-Tekrar deneyin.

Kapağı kapatıp yeniden açar ve okur:

-Tekrar deneyin.

Sinirlenen Temel;

“Ula Tursun, ha bunlar bizi kandırıy, iki saattir deniyrum hala pi şey çıkmadı.” Der.

Reha Hoca ilk geldiğinde kapaktan bir şey çıkmamıştı.

Belki şimdi çıkar.

GÖLE MAYA ÇALIYORUM

Temel ile başlamıştık, rahmetlik Nasrettin Hocamız ile devam edelim,

Hoca oturmuş gölün kıyısına, elinde bir kaşık içinde yoğurt...

Sormuşlar,

-Hocam ne yapıyorsun?

-Göle maya çalıyorum

-Tutmaz ki!

-Ya tutarsa? Demiş hoca.

Yani anlayacağınız bizim hesap o hesap, ya tutarsa?

KARANLIK YERLERE GİDİYORSUN

Hoca evde oturur iken, dışarıdan sesler duymuş, pencereyi aralamış bakmış bir cenaze.

Cenazenin arkasından giden akrabaları ise üzüntü içinde dövünüyorlarmış:

-Karanlık yerlere gidiyorsun! Gittiğin yerde ne ışık var, ne ateş!...Ne tatlı var ne börek!...

Hoca karısına:

-Hanım hanım, çabuk kapıyı sürgüle! Bu cenaze mutlaka bizim eve geliyor! Demiş.

Yokluk ile baş başa yaşayan Rahmetlik hoca kendi ev haline anlatmak istemiş bu fıkrası ile.

Boluspor’da geçtiğimiz sezon aynı durumdaydı.

Abdullah Başkan kapıyı açık bırakmış olmalı ki, cenaze ona doğru geldi.

Belki bir eli yağda bir eli balda değildi.

Ama

Tatlısı da böreği de vardı, arkasında da kendisine inanan ve destekleyen kalabalık bir cemaat…

Lakin sezon başından beri öyle çok yanlışlıklar yapılıyor ki, şu an için gittiği yerde ne ışık var ne de ateş.

BEN BÜLBÜLÜM

Hoca bir gün, komşusunun bahçesindeki ağaçlardan birine çıkmış, incir yemeye başlamış. Bahçe sahibi seslenmiş:
‘Hey sen kimsin? Ne yapıyorsun orada?’

‘Ben bülbülüm!’ demiş. Hoca.

Adam;

“Öyleyse öt bakalım” deyince hoca acayip sesler çıkartmaya başlamış.

‘Bu nasıl bülbül sesi? deyince adam.

“Ne yapalım.”demiş hoca, ‘ acemi bülbül bu kadar öter’
Yani?

Yani si şu; Yeni bir yönetim kurulu oluşturuldu, kardeşlerimiz istekli ve iyi niyetli olabilirler.

Ama

İçeride futbol dilinden, anlayan yöneticimiz sanki yok gibi.

AĞALAR BU BÖYNE OLU

‘Muharrem Hoca; yok Temel diyerek yok, Nasreddin Hoca diyerek ince ince dokunduruyorsun, söyle bakalım ne yapmak lazım.’

Cevabını ben vermeyeyim, onu da Nasreddin Hoca versin.

Köylüler bir gün dağda acayip bir şey bulmuşlar, bir şeye benzetememişler.

Demişler ki; “Bunu bilse bilse Hoca bilir.”

Hocaya götürmüşler, O da bir şeye benzetememiş.

Benzetememiş ama “bilse bilse hoca bilir.” Bilgeliğine de halel gelsin istememiş.

Ve demiş ki;

“Ağalar bu böyne olu, bundan doğan da böyne olu.”

NE YAPIYORSUN HOCA EFENDİ

Nasreddin Hoca oğlunu çeşmeye gönderiyormuş. Testiyi eline verdikten sonra ensesine ufak yollu bir tokat vurmuş ardından da:

"Sakın testiyi kırma" diye seslenmiş.

Bu durumu görenler :
"Ne yapıyorsun Hoca efendi" demişler, "çocuk testiyi kırmış değil ki... Hiç suçu olmayan çocuğu ne diye dövüyorsun ?"

"Testi kırıldıktan sonra dayak neye yarar!" demiş Hoca.

Yani,

Yukarıda da ifade ettik, şaka ile karışık imalarımız var, darılmaca gönül koymaca yok. Eğer yanlışlıklarımız var ise, düzeltmek için zamanımız çok.

SENİ BEN SANDIM

Nasreddin Hoca bir gün yolda giderken bir adamla karşılaşmış. Adamla sohbet etmeye başlamışlar. Bir saat kadar samimi bir ortamda konuştuktan sonra Hoca:

– Kusura bakma arkadaş. Ben seni tanıyamadım, adın neydi? diye sormuş.

Adamcağız çok şaşırmış:

– Madem beni tanımadın, neden benimle bir saattir sohbet ediyorsun? demiş.

Nasreddin Hoca:

– Kafan benim kafama uydu, bana çok benziyordun, ben de seni ben sandım, demiş.

Kıymetli İnsanlar!

Biz de sizi kendimiz gibi görüyor, aynı düşünceleri paylaşıyoruz.

Bu yazı da halisane duygular ile yazılmıştır.

Yani

Öküz altında buzağı aramaya gerek yok.

YORGAN GİDER KAVGA BİTER

Bu Nasreddin Hoca ve Temel var ya,

Onlar yalnız fikirleriyle değil zikirleriyle de bizdendirler.

Güzelim fıkraları uçuşur yanımızda, anlatamayınca derdimizi yetişirler imdadımıza.

Gün gelir; ‘ ipe un sereriz’.

Gün gelir; ‘parayı veren düdüğü çalar’ deriz.

Gün gelir; umudumuzu dağın arkasına bırakır, ‘orada bulamazsak eşeği o zaman görün feryadı figanı’ deriz.

Sonra?

‘Yorgan gider kavga biter’

Yani

Demem o ki; Bizim ne padişah gibi fermanımız var, ne de Lokman Hekim gibi dermanımız, yalnızca aktan karadan alana, sazdan sözden anlayana mesajımız var, o kadar.

25.10.2020

Muharrem Demirel

manımız