Ocaklar kutsal mekânlardır bizim için.

Türklük gurur ve şuuru, İslam ahlak ve faziletinin yaşadığı yaşatıldığı yerlerdir, ocakta vatan, millet, bayrak sevgisi verilir.

Ve

Yeri neresi olursa olsun, hep gönlümüzdedir.

***

Büyük cami Mahallesinde bulunan Arasta içini bilirsiniz, 1974 ler de orada idi Ülkü Ocağımız.

Ayakkabıcı Arif Usta’nın dükkânının ikinci katında…

Daha öncesinde ise Güneykaya Pasajında.

***

Geçtiğimiz hafta ayakkabıcı Arif Usta’nın torunu Ali Ağabey çay içmeye davet etti.

İçtik…

Ta 1974 lere gittik.

Dedim ki,’ Ali Ağabey aç şurayı da bir göreyim’

Her bir basamağı yavaş yavaş çıkarken, her basamağında hatıralar geldi gözümün önüne.

Duvarlara asılı tablolar, ‘TANRI TÜRK’Ü KORUSUN VE YÜCELTSİN!’ tarzı yazılar, Recep Yıldızlar, Hayrettin Pulatlılar, İbrahim Arslanlar, Mehmet Görenler, Şerafettin Esenler, Mehmet Altındağlar

Ve

Rahmi Aktaşlar...

***

Ali Ağabey görmemiştir.

Ama

Aradan geçen yıllara, üzerine atılan badanalara rağmen, börklü, hilal bıyıklı Orta Asya Türk’ünü ben gördüm.

Tam karşımdaydı, ellerinden ayaklarından prangaya vurulmuştu.

Altında da hafızalardan hiç çıkmayacak bir yazı vardı.

‘ESİR TÜRKLERE HÜRRİYET!’

***

O dönemler Orta Asya Türkleri bağımsızlıklarını kazanmamışlardı. Sovyet ve Çin rejiminin baskısı altında inim inim inliyorlardı.

Ama

Biz Ziya Gökalp’in Vatan ne Türkiye’dir Türklere, ne Türkistan/ Vatan, büyük ve müebbet bir ülkedir: TURAN’ dizeleri doğrultusunda, Kafkaslardan aşıyor, Türklüğe şan katıyor ve Moskova’nın göbeğine Türk bayrağını asıyorduk.

Sonra

Kür Şad’ın narası ile Tanrı Dağlarından iniyor

Ve

40 çeri ile beraber Çin Sarayını basıyorduk.

***

Ne oldu ben de anlamadım, prangaya vurulmuş olan o haşmetli Türk sırtını döndü bana, arkasından da sırtımda bir acı…

‘Kim vurdu?’ diye döndüm bir baktım,

Kuru çaya köprü kuran, geçenden otuz, geçmeyenden döve döve kırk akça alan, alkanatlı Azrail’e kılıç çalan, ak göğsünün üzerine Azrail başın konanda aman dileyen, sözü Hak Teala’ya hoş gelen Duha Koca Oğlu Deli Dumrul karşımda…

***

Dedi ki’ utan!’

‘Kahpe Çinliler Doğu Türkistan da Uygur kardeşlerini bir bir tuttular, kimilerini zindanlara sokup tepesinden ışığa kodular, kollarından bacaklarından duvarlara astılar.

Kimilerini sıraya dizip enselerinden vurdular, kimilerini anasından babasından, yavuklusundan ayrı kodular.

Sırtına inen o sopanın acısı ne ki, kahpe Çin mezalimi altında inim inim inleyen,

İbadetlerini yapmalarına izin verilmeyen,

Ve

Asilime edilmek istenen Uygur kardeşlerin Doğu Türkistan da eziyet çekerken iki satır yazı yazmamanın ayıbı yeterde artar sana.’

Utandım…

***

Gözümüze uzak, gönlümüze yakın Doğu Türkistan’dan çığlıklar yükseliyor.

Neredeyse 250 yıldır Doğu Türkistan da Müslüman Türk olan Uygur kardeşlerimiz kan ağlıyor.

Türk’e ve Müslüman’a eğri bakan, Dünya kör, dünya sağır, dünya dilsiz, dünya hissiz…

Tamam

Da

‘Müslüman odur ki, dünyanın öbür ucunda, bir Müslüman’ın ayağına diken batsa, onun acısını ta yüreğinde hisseder’ diyen kim?

Peygamber Efendimiz!

Lakin

Türk’e gelince bu hadisi unutan da biz…

***

Vey Irmağı kıyısında Görklü Tanrıya varan Kürşad

Ve

40 Çerisi emin olsun.

Gök yeleli bozkurtların sadece bir kaçı olan

Ve de

Hayatlarının baharında al kanlarını kara toprağa akıtan Süleyman Özmenlere, Zeki Büklere, Dursun Önkuzulara, Yusuf İmamoğlulara, Rahmi Aktaşlara yemin olsun.

Son nefesimizi verene dek;

ESİR TÜRKLERE HÜRRİYET!

31.01.2021

Muharrem Demirel