12 Kasım 1999 Depremi Anma Günü kapsamında gün içerisinde gerçekleştirilen etkinliler akşam Necip Fazıl Kültür Merkezi'nde devam etti. İlk olarak Kur'an-ı Kerim okunması ile başlayan programda saatler 12 Kasım 1999'da depremin meydana geldiği saat olan 18.57'yi gösterdiğinde Saygı Duruşu gerçekleştirilerek İstiklal Marşı okundu.

15 yıl önce meydana gelen 12 Kasım 1999 depremi sebebiyle Necip Fazıl Kültür Merkezi'nde anma etkinlikleri düzenlendi. Etkinliklere Bolu Valisi Ahmet Zahteroğulları, Vali Yardımcısı Necdet Özeroğlu, Bolu Belediye Başkan Vekili Hüseyin İka, Garnizon Komutan Vekili Hüseyin Aziz Çetinkaya, İl Emniyet Müdürü Mustafa Kızılkaya, AFAD İl Müdürü Hasan Erdoğan ve vatandaşlar katıldı. Program ilk olarak depremde hayatını kaybeden vatandaşlar için Kuran-ı Kerim okunması ile başladı. Daha sonra saatler 12 Kasım 1999 depreminin saati olan 18.57'yi gösterdiğinde Saygı Duruşu gerçekleştirilerek İstiklal Marşımız okundu. Anma programının devamında 12 Kasım 1999 depremine ait görüntülerin oluşturduğu slayt sunumu yapıldı ve protokol konuşmalarına geçildi. AFAD İl Müdürü Hasan Erdoğan yaptığı açılış konuşmasında AFAD'ın yaptığı çalışmaları aktardı.

Belediye Başkan Vekili Hüseyin İka ise hatırlamayı çok az arzu ettiğimiz ama asla akıllarımızdan çıkmaması gereken depremin yıldönümünde bir arada olduklarını belirterek; Bu depremde yaklaşık 845 vatandaşımız hayatını kaybetmişti ve 5 bin yaralımız vardı. Hayatını kaybeden vatandaşlarımıza ben tekrar Allah'tan rahmet diliyorum. Depremle ilgili konuşmama başlamadan önce sizlerle deprem zamanındaki birkaç anımı paylaşmak istiyorum. 1999 depreminde Bolu İzzet Baysal Devlet Hastanesi'nde genel cerrahi uzmanı olarak çalışmaktaydım ve depremin hemen sonrasında hastaneye ulaştığımızda çok sayıda yaralının ve vefat eden insanımızın hastaneye geldiğini gördüm. Kamyonetlerle, minibüslerle yaralılar ve vefat edenler hastanelere getiriliyordu. Çünkü hiç kimsenin birbirine yardım edecek imkânı kalmamıştı. O kadar hazırlıksız bir şekilde yakalanmıştık ki, ne hastanemizin ne diğer kurumlarımızın böyle bir felakete hazır olmadığını ve böyle bir milli planımızın olmadığını görmüş olduk. Ne Kızılay'ımız böyle bir şeye hazırdı ne de diğer kurumlarımız. Hastane koridorlarında yerlerde hasta yatırarak tedavi yaptığımızı hatırlıyorum. İnsanlar yerde yatan hastaların üzerlerine basmamak için atlayarak yürüyorlardı. Bu kadar yoğun bir çalışma esnasında 45 dakika sonra ilk ameliyatlarımızı yapmaya başlamıştık ancak ameliyathaneden çıkıp koridorlarda dolaşmaya başladığım zaman şunu gördüm, bazı insanlarımız ellerinde kolilerle sandviçler, meyve suları ve diğer yardım malzemelerini yaralılarımıza dağıtıyorlardı ve böyle bir görevi onlara kimse vermemişti. Bizim kendi insanımız kendi içinden geldiğince yardım yapmaya başlamıştı. Evet, biz devlet olarak, resmi kurumlar olarak belki hazır değildik ama insanımız bu hemen adapte olmuş ve yardımseverlik duygusunu ön plana çıkartarak yaralılarımıza, insanlarımıza destek olmaya başlamıştı. Hep söylediğimiz bir şey var, deprem bize zarar vermiyor binalarımız zarar veriyor. Binalarımızda bundan sonra aynı problemleri yaşamamamız için önlemler almamız gerekiyor. İçinde yaşadığımız bu coğrafyada bu tür felaketleri tekrar yaşayacağımızı bildiğimiz için hazırlıklarımızı her an deprem felaketiyle karşılaşabilecekmişiz gibi yapmış olmamız gerekiyor. Bu tecrübeleri, bu telafisi güç durumları yaşadıktan sonra derin bir nefes alıp düşünmemiz lazımdı. Hastanemize 48 saat sonra diğer illerden hekim gönderildiğini ifade edebilirim. 1,5 saatlik Ankara'daki mesafeden 48 saat sonra yardım geldi. Hâlbuki 3 yıl önce yaşadığımız Van depreminde biz Bolu'dan Van'a 6 saat sonra ulaşmıştık. Devletimiz bu hazırlığı çok kısa bir süre içerisinde gerçekleştirmiş, 10 yıllık bir sürede benzer problemlerin yaşanmaması için önlemleri almıştır. Yine hastanemiz kullanım dışı kaldığı için yazlık çadırlarda kış döneminde poliklinik hizmeti vermeye çalıştığımızı da hatırlıyorum. Günde 1-2 tane hastamız gelirdi. Çünkü hastaneden hizmet alacakları bir ortam maalesef yoktu. Derken Alman Kızılhaç'ının TIR'larla geldiğini gördük ve hemen bir planlama yapıldı. Bu planlama neticesinde Alman Kızılhaç'ı deposunda hazır bulundurduğu ve bu tip afetler için kullanım amacıyla bekletilen depo hastanelerinden bir tanesini kısa sürede kurdu. Şu anda Ruh Sağlığı Hastalıkları Hastanesi olarak kullanılmakta olan bina ve bu binada 3 tane de ameliyathane bulunuyor. İlk çalışmalarımızı o zaman yaptık ve o binayı gördüğüm zaman, Almanların böyle bir binayı hazırda bulundurduklarını, hatta böyle 3 tane daha hazırda binaları olduğunu öğrendikten sonra ilk önce üzüldüm sonra utandım ve imrendim. Geçen yıl Somali'ye gittiğimde bizim devletimizin de orada aynı hastanelerden hatta daha büyüklerinden çok kısa sürede yapmış olduğunu gördüm. Bırakın kendi ülkemizde Afrika'daki bir ülkede devletimiz böyle bir hastaneyi yapabilecek hale gelmiş. Bunu 10 yıllık süre içerisinde yaptık. Demek ki gereken dersleri almıştık ve gereken çalışmalara başlamıştık. Bizler bundan sonraki çalışmalarımızı yaparken hem mevzuat düzenlemelerimizi hem de resmi kurum düzenlemelerimizi yaparken, geleceğimize, çocuklarımıza aynı acıları ve aynı tecrübeleri yaşamamaları için belirli önlemler alıyoruz. İşte bu günlerde de bu acılarımızı gençlerimizle paylaşmamız büyük önem arz ediyor” dedi.

“Deprem felaketini belki yine göreceğiz ama yaşanan acıları inşallah artık görmeyeceğiz”

İka konuşmasının devamında şu ifadelere yer verdi: Belediye olarak, hükümetimizin ve bakanlığımızın çıkardığı mevzuatlar doğrultusunda riskli binalar için çalışmalar yapıyoruz. Şu anda da 355 tane binamızın Bolu'da riskli bina olduğunu tespit ettik, tebligatlarını yaptık ve 60 gün içerisinde de yıkımlarını yapıyoruz. Bu 355 binanın bir kısmı yıkıldı bir kısmı ise 60 günlük süre bekliyor. Yine aldığımız kararlarla riskli bina olarak yıkılan binalarımızdan, bu binalarımızın ortadan kaldırılması ve bu tip afetlerde halkımıza zarar vermemesi için normal binalardan aldığımız harç, vergi ve benzeri ücretlerin hiçbirini talep etmiyoruz. Yeter ki günümüz yönetmeliklerine uygun binalar yapılsın, halkımız depreme karşı güvenli binalarda otursun ve geçmişte yaşadığımız acıların aynısı bir daha yaşanmasın. Bugün 14-15 yaş ve onun altındaki gençlerimiz bu depremi hatırlamazlar. Sonraki dönemde benzer şeyler yaşandığında ilk defa yaşıyor gibi olmalarını istemiyoruz. Bu yüzden bu depremi unutmuyoruz ve unutturmuyoruz. Her yıl acı da olsa hatırlıyor ve hatırlattırıyoruz. Yüce yaratanın yarattığı kâinatta bir noktadan daha küçük olan dünyamızda bu olayları yaşamaya mahkûmuz. Çünkü dünyamız yaşayan bir organizma gibi sürekli kendi içerisinde kaynayan bir kaya tortusuna sahip ve bu depremler olacak. Milyonlarca yıldır oluyor ve önümüzdeki dönemlerde de olmaya devam edecek. Bunlara hazırlıklı olmak için gereken önlemleri herkes üzerine düşeni yaparak alacak. Bizlerde hem Kızılay olarak, hem belediyemiz olarak hem de Bolulu bir vatandaş olarak üzerimize düşeni yapıyoruz. Sizlerde Bolu halkı olarak alacağınız bir dairede, oturacağını bir evde, deprem yönetmeliğine uygun yapılmış mı? Gerekli çalışmalar mevcut mu? Bunları mutlaka kontrol ediniz. Bu konuda resmi kurumlara olduğu gibi tüm halkımıza da görevler düşmekte. Bu bilinçlendirmelerin bu farkındalık oluşturma yıldönümlerinin bizlere unutulmayacak dersler ve unutulmayacak anlar yaşatmasını istiyorum. Benzer tecrübeleri yaşamak kesinlikle istemiyoruz ama bu felaketleri görebiliriz fakat inşallah acıları inşallah görmeyeceğiz. Hepinize bu programa katılmış olduğunuz için teşekkür ediyorum. Allah bizlere bir daha benzer acıları yaşatmasın diyor ve ölenlerimize yeniden rahmet diliyorum”

Bolu Valisi Ahmet Zahteroğulları ise depremde hayatını kaybeden vatandaşlara rahmet dileyerek başladığı konuşmasında Bu anma yıldönümlerinin iki tane amacı var. Bir tanesi kaybettiğimiz canlar için dua okumak. İkincisi de bir daha benzer acıları yaşamamak için neler yapabiliriz, dünya telaşesi içinde her zaman aynı öncelikle gündemde tutmamız olmuyor ama böyle günlerde yaptıklarımızı gözden geçirelim, eksikliklerimizi görelim istiyorum” dedi.

Vali Zahteroğulları konuşmasının devamında ise şu ifadelere yer verdi: Ben 17 Ağustos depreminde Elazığ'da Sivrice Kaymakamıydım ve hemen ardından Sakarya'ya görevlendirildim. Orada epey bir toparlamıştık acil durumları. Burada vilayette toplantı halindeyken çok ciddi bir deprem oldu ve binadan çıktığımızda Sakarya'da yıkılan eski Vilayet konağının önündeki bayrak direkleri hala birbirine çarpıyordu ve ayakta durmakta güçlük çekiyorduk. Peşinden Düzce'de bir deprem olduğu haberi geldi ve biz Sakarya'da arkadaşlarımızla birlikte hemen Düzce'ye geldik, müdahalede bulunduk. Gerçekten biz 17 Ağustos depremine çok hazırlıksız yakalanmıştık. Ne yapacağımızı şaşırdık, günlerce haberleşme yapamamıştık. 12 Kasım'da birazcık daha hızlı hareket edebildik. O günden bu güne çok ciddi tecrübeler kazandık. Ben ondan sonra da 2 yıl sonra Bolu'ya görevlendirildim ve yine deprem işleriyle sorumlu oldum. O günden bu güne devletimiz çok ciddi hazırlıklar yaptı, mesafeler kaydetti. Artık ülkemizde olan veya dünyanın başka ülkelerinde olan depremlere çok ciddi bir şekilde müdahale eden ve hatta en etkin müdahale eden ülkelerden oldu. AFAD diye bir kurum oluşturularak koordinasyon sağlandı. Öbür taraftan Sağlık Bakanlığımızın UMKE ekipleri oluşturuldu. Yine Belediyelerimizin itfaiyelerinin hiç deprem eğitimi, tecrübesi yoktu altyapıları oluşturuldu ve hatta kaza veya diğer afet ve kazalara karşı eğitimleri verildi. Bunların hepsi afetten sonra yapılacak işler ama asıl önemli olan depremden olmadan önce yapacaklarımız. Depremleri en az zararla nasıl atlatabiliriz bunlara ilişkin hazırlıklar. Bu bölgede deprem kaçınılmaz. Bir taraftan nimetlerinden yararlanıyoruz termal sularla ama bunun külfeti de var. 1944 ‘de olmuş 1957'de olmuş ve eski tarihlerde de olmuş. O nedenle her bir vatandaşımızın üzerine düşen görev var. Bir kere aç gözlülük ve tamahkârlık yapmayacağız. Oturduğumuz binalar sağlam olacak, çürük binalarda oturmayacağız, çürük binaları almayacağız, çürük binaları yapmayacağız. Çürük binayı yapan ya da çürük zemine bina yapanlar satacak ya da kiraya verecek kimseyi bulamayacaklar. Biz bu bilince ulaştığımız takdirde 5-6 şiddetinde depremlerden korkmayız. Biz bir deprem ülkesiyiz. Bizim üzerimize düşen görevler var. Biz vatandaşlarımızı bilgilendireceğiz, inşaatlarda gerek belediyemiz ruhsatlarını verirken, gerek inşaat devam ederken kontrolleri yapacağız, uyarılarda bulunacağız ama en büyük denetimi her zaman halk yapar. Halk o evleri almayacak ve o evlere oturmayacak. Sağlam evde oturacak ve içerideki eşyalar için de önlemlerini alacak. Allah benzer acıları bir daha ülkemizde yaşatmasın. Ben Bolu'nun depremden en iyi ders çıkaran vilayetlerden biri olduğunu düşünüyorum çünkü o günden bu güne yapılan yapılaşma nedeniyle daha iyi olduğunu düşünüyorum. Başka bölgelerimizdeki depremlere de hem Bolu'daki kurumlarımızın, hem de Bolu Halkının yardımlarını biliyorum. Tekrar aramızdan ayrılan vatandaşlarımıza yeniden rahmet diliyorum. Allah bu tür acıları bir daha yaşatmamasını diliyorum”

Yapılan konuşmaların ardından İl Müftü Yardımcısı Halil Taşpınar tarafından depremde hayatını kaybedenler için dua okundu. Programın sonunda programda emeği geçenlere teşekkür belgeleri verildi.