Yüzyıllardır Orta Doğu bölgesi, ateşten gömlek bir bölge olarak karşımıza çıktı. Etnik çatışmaların, mezhepsel çatışmaların merkez üssü haline geldi. Bölgenin yerlileri mazlum halk sıfatını taşırken, okyanus ötesinde ki kirli eller bölgenin zenginliğinden faydalanmaya devam etti.

Cumhuriyet tarihi boyunca, bölgede akan kanların Türkiye'ye sıçraması için kirli eller düğmeye basmaktan hiç geri durmadı. Çünkü biliyorlardı ki bölgesinde güçlü bir Türkiye; barışın, refahın ve özgürlüğün bölgede ki yegane temsilcisi halini alacaktı. Kanayan yaralara merhem olacak, kurulan kirli tezgahları bir bir bozacaktı. Çeşitli dönemlerde, güçlenen Türkiye'nin hızı anında kesildi. Orta Doğu halkının göz bebeklerinde simgelenen o barış tohumları, ülkemizin hızının kesilmesiyle kayboldu.

Ta ki 2002 yılına kadar süren umutsuzluk bir lider ile sona erdi. Türkiye güçlendi, güçlendikçe bölgesine umut ve örnek oldu. Mazlum halk kabuğundan kurtuldu, insan onuruna yakışacak bir yaşam için hakkını istemeye başladı. Bu süreçte de kirli eller boş durmadı elbette, Arap Baharı kisvesiyle bu kutlu yürüyüşe engel olmaya çalıştı. Müslümanlar aynı tuzağa yine düştü mezhep çatışmaları ilk günkü gibi devam etti. Ama gözden kaçırılmaması gereken önemli ayrıntı ise bölgede rol alan değil, rol dağıtan bir Türkiye vardı artık. Orta Doğu'da yıllar önce başlayan yangın şiddetiyle devam ediyor, ama Türkiye bu yangını söndürmek için güçlenmeye ve büyümeye devam ediyordu. Türkiye, bölgesel ve evrensel değerleriyle Dünya barışının uzlaştırıcı gücü olmaya devam ediyordu. Recep Tayyip Erdoğan önderliğinde; barışın, refahın ve özgürlüğün olduğu Yeni bir Dünya düzeninin kurulması için düğmeye basılmıştı. Bu gelişmelerin farkında olan ve rahatsız olan kirli eller bir kez daha düğmeye basmıştı. İnsanları inançları itibariyle yanına çeken ve onların halis niyetlerini kötüyle kullanmaktan çekinmeye hainler, kirli ellerin Türkiye'de ki maşası olmuştu. Bu kirli oyun canımızı acıtsa da, kendi ülkesine karşı böyle bir ihanetin içinde yer alanlar başarıya ulaşamamıştı elbette. Artık Eski Türkiye yoktu, Yeni Türkiye vardı!

Tabi şunu da unutmamak gerekir, artık eski Türkiye zihniyeti gibi ikiliklerin ve ayrılıkların zamanı değildir. Sen inançlısın, sen inançsızsın gibi ithamlarla insanları kutuplaştırmak yerine, birleştirici olmak gerekir. İslam, özgürlüklerin dinidir. İslam, barışın dinidir. İslam da baskı yoktur. İslam da zulüm yoktur. İslam da ırkçılık yoktur. İslam da beddua yoktur. İslam da hainlik yoktur. İslam da yalan yoktur. İslam da ayrımcılık yoktur. İslam da kavga yoktur.

Erdoğan, yüklendiği vizyon sebebiyle gittiği müslüman ülkelerde; Sen bu ümmetin kabul olmuş duasısın!” temennileriyle karşılanıyordu. Bu da artık yeni bir Dünya düzenine inanan insanların sayısını arttırıyordu. Adaletin ve kalkınmanın olduğu yeni bir Dünya düzeni için Türkiye çok kritik rol oynamaktadır. Bu süreci Türkiye başlatmıştır ve devam ettirecek bu toprakların hamisi olan bölgenin gerçek sahipleri olacaktır. Bu vizyonun başarıya ulaşması için, yeni bir Dünya düzeni için; Türkiye'de lider değil, Erdoğan olmak gerekir.