Ülkü Ocakları Bolu Şube Başkanı Serkan Semizoğlu yaptığı açıklama ile ülke gündeminde bazı konular hakkında ki görüşlerini kamuoyu ile paylaştı. Başkan Semizoğlu yaptığı açıklamada Milliyetçiliğin ayaklar altına alındığını, bakanların açıklamalarıyla uluslararası alanda ülkenin itibarını zedelediğini, kendilerini eski ülkücü olarak lanse ederek açıklama yapanlara, Sırrı Sakık'ın açıklamaları ve Üniversitelerde eğitim öğretimine devam Ülkücü öğrencilerin terör örgütü yandalaşlarının saldırılarına uğramalarına rağmen rektörlerin ve güvenlik görevlilerinin bu saldırılara göz yumduklarını söyledi.
Ülkü Ocakları Bolu Şube Başkanı Serkan Semizoğlu'nun yaptığı açıklamadan bazı satır başları;
“ÜLKÜCÜLERİ YOLUNDAN ASLA DÖNDÜREMEYECEKTİR”
Milli birlik ve beraberliğimize savaş açanlar, milliyetçileri kendileri için bir engel olarak görmüş olacaklar ki, son günlerde Ülkücü-Milliyetçi kişi ve kurumlara yönelik saldırılar artmıştır. Kaynağını ihanetten, cesaretini terör ve onun siyasal uzantılarından alan bu tür suçlamalar dün olduğu gibi bugün de Ülkücüleri asla yıpratamayacak ve yolundan asla döndüremeyecektir.
“ÜLKÜCÜNÜN ESKİSİ YENİSİ YOKTUR”
İlk olarak Ekonomi Bakam Zafer Çağlayan, Suudi Arabistan ziyareti sırasında devletimize yönelik asılsız ithamlarda bulunmuştur. Çağlayan'ın iki ülke arasındaki ekonomik ilişkiyi geliştirmek üzere çıktığı bir gezide ‘Yıllardır Kürt olduğunu söyleyememiş biriyim' demesinin makul yanı yoktur. Bunu söylemesinin gerçeği yansıtmadığı bir yana bırakılacak olsa bile, Türkiye'nin diğer ülkelerin gözünün önünde bu kadar küçük düşürülmesi kesinlikle Çağlayan'ın art niyetinin bir yansımasıdır. Sosyalist Enternasyonale katılan Kılıçdaroğlu'nun bizi başka devletlere şikâyet ettiğini söyleyen Erdoğan, kendi hükümetindeki bir bakan için de aynısını söyleyebilecek midir? Anlaşıldığı kadarıyla Suriye konusundaki başarısız hamleler AKP hükümetine yetmemektedir, AKP Türkiye'nin itibarını düşürmek için her yolu denemektedir. Kürt olduğunu saklamak zorunda kaldığı iddiasını ortaya atan Çağlayan, bugün Türkiye Cumhuriyeti Hükümetinde bakan olabilmektedir. Bu durum Türkiye'de vatandaşlar arasında bir ayrım yapılmadığının göstergesidir. Cumhuriyet tarihinde pek çok farklı kimlikten politikacı olduğu da herkesçe bilinen bir vakıadır. Çağlayan kimliğini gizleyerek bakan olabildiği iddiasında bulunacak kadar ileriye gitmekten de çekinmemiştir. Hangi devlet istediği zaman bakan olacak bir kişinin kimliği hakkında araştırma yapamayacak durumdadır? Eğer bugün Türkiye'de kimliği nedeniyle birinin görev alamaması istense bunun için kişinin kimliğini itiraf etmesini beklemeye gerek var mıdır? Açıklamalarının sonunda ise Çağlayan sözlerini: ‘Kafatası milliyetçiliğinin önüne geçmek gerekiyor. Eski Ülkücü olarak bunları söylüyorum' şeklinde bitirmiştir. Eski Ülkücü ifadesi AKP'nin yöneticilerin son dönemde moda tabirlerinden biri olsa da artık had sınırım zorlamaya başlamıştır. Ne ilginçtir ki bu tür çıkışlar AKP'nin yıkım politikaları ve bu doğrultuda homurtuların arttığı veya emperyalist güçler tarafından verilen talimatlar yerine getirilirken yapılmaktadır. Ülkücülük kimsenin ihanet politikalarını aklama ve haklı gösterme noktasında pazarlama malı değildir. Çağlayan'a şunu hatırlatmak isteriz: Ülkücünün eskisi yenisi yoktur. Hangi ürünün eskisiyle yenisi arasında fark olduğu da herkesin malumudur. Türk ile Kürt'ün farklı olduğu noktasında öne sürülen iddialar Ülkücü hareketin hiçbir döneminde gündeminde olmamıştır. Nitekim Başbuğumuz Alparslan Türkeş'in ‘Biz ne kadar Türk isek, onlar da o kadar Türk 'tür. Onlar ne kadar Kürt 'se biz de o kadar Kürt 'üz. Kız alıp kız vermişiz, etle tırnak gibiyiz. Kürtler bizim öz kardeşlerimizdir. Biz onları herkesten fazla sever, düşünürüz. Onlar da Elhamdülillah Müslüman'dırlar, hepimiz aynı kıbleye secde ediyoruz,