Ne fizik kondisyon kaldı…

Daha çok koşmaya, daha çok duran top kazanmaya,

Ya da

Yüzde olarak topa daha fazla sahip olmaya puan verselerdi; Adanademirspor maçında Boluspor sahadan 3-0 galip ayrılırdı.

Ama 3 puanı,

Boluspor kadar koşmayan,

Boluspor kadar duran top kazanmayan,

Topla Boluspordan daha az buluşan,

Daha oyunun başların da sarı kartlarla pasifize olmalarına rağmen,

Nerede ne yapacaklarını bilen ve Mulenga gibi bir futbolcuya sahip olup

3 golü 3 direğin arasından geçirebilen Adanademirspor aldı.

İlk yarıya baktığımızda rakibi kendi alanında adeta hapsettik,

Büyük Önder Atatürk'ün söylemiş olduğu

“ Haddı müdafaa yoktur, Sathı müdafaa vardır. O satıh ki tüm vatandır.” sözünü adeta sahada uyguladık.

Topun kaybedildiği yerde savunma anlayışını tam olarak sahaya yaydık.

Kenarlardan gelip birkaç pozisyonda yakaladık.

Ancak ya son vuruşları beceremedik,

Ya da final paslarını uygun pozisyondaki arkadaşlarımıza gönderemedik.

Ama Adanademirspor ise yakalamış olduğu bir pozisyonun sonucunda oluşan kornerin ardından Yiğitcan'ın kafasından golü yedik.

İkinci yarı…

İlk yarıdaki kadar etkili değildik,

Oyunu yine 2. ve 3. Bölgede oynadık, duran toplar kazandık ancak bunlardan da faydalanamadık.

Derinlemesine uzun, ya da kenara yakın yerlerden şişirme toplarla rakip defansın ekmeğine yağ sürdük.

Yerden oynadığımız zamanlarda birkaç pozisyon yakaladık, en netini de savunma hatası sonucu oluşan pozisyonda, Ali Dere ile kaleci Serdar Kulbilgeye nişanladık.

Mağlup durumda iken de ister istemez saldırdık

Ama rakibe de ister istemez geniş alan bıraktık.

Rakipte bunu iyi değerlendirdi ve hücum anında savunma dengemizin bozulması sonucu 2. Golü yedik,

Bu gole kadar fizik kondisyon olarak üstünlüğümüz bariz bir şekilde görünmesine rağmen,

Bu golden sonra çözüldük.

Bundan sonra geriye kalan dakikalarda ne fizik kondisyon kaldı ne de moral kondisyon.

Adanademirsporlu oyuncular ilk golü bulduktan sonra yattılar kalkmadılar,

Topu oyuna geç soktular,

Sinir bozmaya çalıştılar…

Ne yazık ki bizim oyuncularımız da bu profesyonelce taktik denilen ucuzluğa alet oldular.

Sinirlendiler, gerildiler, paniğe girdiler

Sağlıklı düşünemeyen beyinlerin, kendi oyunlarını olumsuz etkileyebileceğini düşünmediler.

Ve onun için de ya son vuruşları beceremediler, ya da bulduğumuz uygun pozisyonlarda, kendilerinden daha uygun pozisyonda olan arkadaşlarını göremediler.

Dikkatinizi çekti mi bilmiyorum topu havadan oynadığımızda rakip alanda başarılı olamadık.

Ama yerden oynadığımızda pozisyonlar yakaladık.

O zaman da şu konu ister istemez aklımıza geliyor.

1-0 Mağlubuz, ama oyunu öyle ya da böyle şekilde rakip alana yığmışız,

Genelde böyle durumlarda savunmadan adam çıkartılıp, yerine hücum oyuncusu alınır.

Biz ne yaptık?

Forvet oyuncusu ve çabuk bir oyuncu olan, rakip savunmayı hataya zorlayabilecek ve yerden oynamaya müsait oyuncu olan İsmail Haktan'ı çıkartıp yerine Ali Dere'yi aldık.

Ne oldu?

Oyuna hareketlilik geldi.

Peki İsmail Haktan da sahada kalsaydı, forvet hattımızı güçlendirseydik ne kaybederdik?

En azından, 'Mağlup durumda olan bir takımın yapması gereken en mantıklı değişikliği yaptık.' diyemez miydik?

Her neyse sloganımız neydi.

“Her hafta lig yeniden kurulur, her maç yeni bir umuttur.”