Cumhuriyet Halk Partisi Genel Merkezi tarafından görevlendirilen, İstanbul Milletvekili Aykut Erdoğdu, Bursa Milletvekili Orhan Sarıbal ve Muğla Milletvekili Akın Üstündağ Bolu İl ve Merkez İlçe Örgütünü ziyaret etti. Buradaki ziyaretlerinde partililerle bir araya gelen milletvekilleri, koalisyon görüşmeleri ve erken seçim hakkında açıklamalarda bulundular.

CHP Bolu Milletvekili Tanju Özcan, CHP Bolu İl Başkanı Kazım Karsu, CHP Merkez İlçe Başkanı Hüseyin Yıkılmaz, basın mensupları ve partililerle bir araya gelen milletvekilleri koalisyon görüşmeleri ve erken seçim hakkında partilileri bilgilendirdi.

Ziyarette ilk konuşmayı yapan CHP Bolu Milletvekili Tanju Özcan, sözlerine görevlendirme hakkında konuşarak başladı. Özcan, Genel merkezimiz bir görevlendirme yaptı. Her 3 Milletvekili arkadaşımızı 2'şer ilde görev verdi. Bende Kayseri ve Sinop'ta 2 Milletvekili arkadaşımla birlikte görevliyim. Genel merkezimizin verdiği görev şu. Farklı ilin Milletvekilleri, farklı illere gitsinler. Hem örgütle bir kaynaşsınlar hem de o örgüte, o üyelere koalisyonun neden kurulamadığını neden bu noktaya gelindiği hakkında bilgi versinler. Yine Ülke sorunlarıyla da istişare ve değerlendirme yapsınlar düşüncesiyle TBMM gurubumuz bu görevlendirme yapıldı. Biz, 25'inci dönemdeyiz. Sevgili Aykut Erdoğdu ile 24'üncü dönemde de birlikte çalışma onuru bulduk. 24'üncü dönemde ikimizde parlamentonun ve gurubumuzun genç Milletvekillerindendik. Ama 25'inci dönem gelince biraz daha orta yaşlı Milletvekilleri grubuna doğru gitmeye başladık. Tekrar sözü uzatmadan, arkadaşlarıma bu ziyaretlerinden dolayı çok teşekkür ediyorum. Genel merkezimize bu görevlendirmeden dolayı teşekkürlerimi sunuyorum” diye konuştu.

“BUYURUN YENİ BİR DÖNEM”

Tanju Özcan'ın ardından konuşmasını yapan CHP Bursa Milletvekili Orhan Sarıbal, 7 Haziran seçimlerinden önceki süreçten bahsederek sözlerine başladı. Sarıbal, Ben bir üreticiyim, çiftçiyim ve ziraat mühendisiyim. Akademik odaları kökeninden gelen bir arkadaşınızım. Tabiî ki Cumhuriyet Halk Partisi'nde siyaset yapıyorum. Partinin daha solundan soldan gelen bir kültürüm var. Aslında 7 Haziran sürecini ve 7 Haziran sonrası sürecini özellikle Cumhuriyet Halk Partililer olarak sizler çok yakından biliyorsunuz. Biz hem sizleri tanımak adına hem de bilinmeyen varsa kısaca paylaşmak istedik. Onun içinde partimiz bu bütün süreci sizlerle paylaşmamız adına partimiz bizleri görevlendirdi. Biz şunu biliyoruz. 7 Haziran öncesi seçim çalışmalarımızda bu ülkeyi artık Adaletle Kalkınma Partisi'nin yönetemediğini gördük. 2003 yılında başlayan Haziran süreci aslında Adaletle Kalkınma Partisi'nin artık bu ülkede sistemi taşıyamadığını gördük. Onun devamında Cumhurbaşkanı seçimiyle beraber Türkiye'de yeni bir döneme girdik. Başkanlık ve yeni anayasa meselesi. O günden bugüne Türkiye aslında bir Cumhurbaşkanlığı sendromu yaşıyor. 7 Haziran öncesinin de, 7 Haziran sonrasının da bütünü analiz edebilmek için Cumhurbaşkanı serüvenine bakmak gerekir. Onun bu ülke üzerinde etkilerine bakmak gerekir. Biz 7 Haziran öncesi Türkiye'nin ekonomik ve sosyal sorunlarını üst üste koyarak toplumun kanayan yarası üzerinde sosyal bir politika yürüttük. Bununla ilgili bütün kesimlere mesajlar verdik. Kısaca emeklilerin sorunları, yoksuların sorunları, asgari ücret meselesi, taşeronun kaldırılması bütünüyle toplumun hemen hemen birikmiş görülmeyen ötelenmiş bütün konularını önemseyen bir yapıyla programımızı sizlerle paylaştık. 7 Haziran'da bunu ne kadar anlattığımızı, ne kadar karşılığını aldığımızı gördük. 2'inci parti olarak 7 Haziran'ı tamamladık. 7 Haziran öncesi şunu söylüyorduk. Bu ülkede eğer başkanlık sistemi veya onun benzeri bir sisteme Cumhurbaşkanı istediği sonucu alamaz ise, hakikaten başımızın belaya gireceğini aşağı yukarı biliyorduk. İşte tamda bu. 7 Haziran'dan sonra halkımıza aynen şunu söyledik. Adalet ve Kalkınma Partisi, 13 yıllık süreçte doğru yaptığımız her şeyde biz sizi iktidar yaptık. Ama artık sizin tek başınıza iktidar olmanız Türkiye'yi yönetmeniz için yeterli değildir. Son zamanlardaki iktidar süreciniz ülkeye zarar vermektedir. Artık tek başınıza iktidar olasılığını sizlere vermiyoruz. Buyurun yeni bir dönem” dedi.

“CHP POZİTİF VE İKTİDAR KURMAYA İSTEKLİ BİR ANLAYIŞLA TOPLUMUN KARŞISINA ÇIKTI”

Koalisyon görüşmelerinde pozitif bir tutum sergilediklerini kaydeden Sarıbal, Bu noktadan itibaren Cumhuriyet Halk Partisi ilk geceden itibaren topluma pozitif iktidar kurmaya istekli, bu ülkeyi hükümetsiz bırakmayacak bir anlayışla toplumun karşısına çıktı ve bütün mesajlarını verdi. Aynı bu yöntemle de çözüm sürecinin başlamadan önce 14 maddelik toplumun temel sorunlarını önceleyen bir program ortaya koydu. Bu programdaki amaç şuydu. Parti ismi, lider ismi, kişi ismi ortaya koymadan Türkiye hangi konularda koalisyon kurarsa, hangi konularda yan yana gelirse bu ülkeyi sağlıklı bir şekilde idare edebilir. Bu 14 maddeyi, 14 ilkeyi parti meclisiyle, il başkanlarıyla, milletvekilleriyle oturduk ortaya koyduk. Toplamını yansıttık. Bir koalisyon süreci olacaksa, bu ilkeler üzerinden olmasını istedik ve bu ilkelerle de yoluna devam etti. Davutoğlu, görev aldı Cumhurbaşkanı'ndan. Hemen arkasından partileri dolaştı. Bize en yakın olarak koalisyon sürecini sürdürebileceği partinin Cumhuriyet Halk Partisi olduğunu ifade etti. Onunla koalisyon başladı. Bu ülkede demokrasiye, bu ülkede hukuk düzenine, bu ülkedeki yoksulluğa, bu ülkedeki sosyal travmaya, bu ülkedeki ekonomik meselelerin bütününe hâkim bir CHP, bu sorunları çözmeye muktedir, inanmış, kadrolarının bunun üzerinden tamamen organize etmiş bir Cumhuriyet Halk Partisi'ni kamuoyuna, kitlelere hem genel başkanımız hem bütün yetkililerimize anlatmaya çalıştık ve anlattık. Biz şunu biliyoruz. Cumhurbaşkanı'nın istemediği bir, istediği bir şekilde yönettiği bir koalisyon süreci var. Cumhurbaşkanı bu ülkede koalisyonla birlikte devletin kurulmasına müsaade etmedi. Geldiğimiz noktada tamda budur. Bütün yaşanan travmaların maalesef tek sorumlusu budur. Toplumu iki temel dayatmayla korkutmaktadır. Birincisi 0'dan aldığı terörü maksimize ederek toplumun vicdanını, toplumun insanlık değerlerini, toplumun yurt severlik anlayışını terör meselesi ve şiddet üzerinden topluma korku salarak yönetmeye çalışıyor ve kontrol etmeye çalışıyor. İkincisi de ekonomik bir travma ile 13 yıl sonra getirdikleri ekonomik travmayla ekonomiden kaynaklanan özellikle borç yükünden kaynaklanan dolar, borsa, euro meselesi üzerinden toplumu korkutarak, sindirerek yeni seçim, de bu anlamda organize ederek götürmeye çalışıyor. Hani %41 oyun, %43-44'e çıkabileceğini ancak bu iki silahla bu iki temel anlayışla götürebileceğini düşünüyor. Toplumu bu iki eksen üzerinden korkutuyor. Böyle bir dertle boğuşuyoruz. Böyle bir mücadele var” diye konuştu.

“BOLU HALKINI İŞİN İÇİNE KOYMAK GEREKİR”

Son olarak Bolu ile ilgili alınan bir karardan bahseden Sarıbal, sözlerini şöyle sonlandırdı; Son sözümde dün Bolu için alınan bir karardır. 51 bin hektarlık bir alan hazineden Turizm ve Kültür Bakanlığı'na devredilmiştir. Bütüncül bakıldığında Bolu için olumlu görünün bir yanı vardır. Bir yatırım yapılacak, bir çalışma yapılacaktır ama biz AKP'nin bundan önce buna benzer yaptığı bütün projeleri dikkatle incelemeliyiz. Bursa Uludağ'ı incelemeliyiz, Munzur'u incelemeliyiz, Artvin Cerettepe'yi incelemeliyiz. Bütün geçmişte yapılan bu modelli olan gelişmeleri incelemeliyiz. Ve şunu söylemeliyiz. Eğer Bolu halkı bunu istiyorsa, Bolu halkının rızası varsa deyim yerindeyse burada şunu yapmak gerekir. Bolu halkını bu işin içine koymak gerekir. Bolu'nun sivil toplum örgütlerini, siyasal partilerini, akademik odalarını, kitle örgütlerinin bütününü bu sürecin içerisine koymalı, onların haberi olmadan herhangi bir projeye onay verilmemelidir. Bu anlamda bunu hem olumlu hem de dikkat çekmek adına sizlerle paylaştım.”

“EFELER DİYARINDAN KÖROĞLU'NUN MEMLEKETİNE SELAM”

Orhan Sarıbal'ın ardından söz alan Muğla Milletvekili Akın Üstündağ ise şöyle konuştu; Efeler diyarı Muğla'dan Köroğlu'nun memleketine selam getirdim. Cumhuriyet Halk Partisi olarak her zaman ki gibi seçmen iradesine saygılı olarak milletin koalisyon yapın iradesine uygun olarak davrandık. MHP'ye Başbakanlık teklif ederek iyi niyetimizi ortaya koyduk. Ancak MHP hemen işin başında %60'lık diye bir blok olmadığını ve koalisyon olmayacağını söylemesiyle birlikte memleket hükümetsiz kalmasın düşüncesiyle AKP ile bir koalisyon görüşmesi sürecine girdik. Bu sürecin AKP tarafından koalisyon kurmak için değil 45 günlük bir oyalama girişimi olduğunu gördük. Bütün iyi niyetimizle bu süreci götürmeye çalıştık ve ilk aşamada 14 tane ilkeyi ortaya koyduk. Genel başkanımız dedi ki; bu 14 maddenin hangisini kabul etmediniz. Bunları halka açıklamaları gerekiyor. 14 maddenin hangisine karşı oldukları kesinlikle açıklanmadı. Sadece dış politika ve eğitim konusunda anlaşamadık diyerek geçiştirmeye çalıştılar. 12 Eylül anayasasını değiştirerek yeni bir anayasa yapılmasını önerdik. Anti demokratik yasaların ve anti demokratik hükümlerin kaldırılmasını istedik. Hukuk devletinin tesisini istedik. Hukuk devleti demokrasi için olmazsa olmazdır. Özellikle yargı sistemi bir ülkede siyasi erkin elinde geçtiği zaman temel ve kişisel hak ve hürriyetlerin nasıl dejenere edildiğini, bir grubun çıkar ve menfaatine kullanılabildiğini gördük. Daha düne kadar el üstünde tuttukları yargı mensuplarını bu ülkeden kaçırtma noktasına geldiler. Siyasi ahlak yasasının çıkarılmasını istedik. Siyasette rantın kaldırılmasını ve siyasette kullanılan kaynakların açık ve şeffaf olmasını önerdik. Refahın tabana yayılmasını istedik. Emeklilerimize, memurumuza, işçimize kadar refahın ulaşmasını istedik. Barışçıl ve rasyonel bir dış politika dedik. Görüyorsunuz işide gönderilen tırlar, devletin resmi olarak yaptığı silah kaçakçılığı ve Suriye'deki rejimi değiştirme politikası maalesef ülkeyi çok büyük sıkıntıya sokmuştur. Hem uluslararası arenada hem de iç bünyemizde büyük yaralar açmıştır. Şu anda doğuda PKK için nöbet tutan halk, Muğla'da dağlarda gezen Suriyelilerin evlere saldırmasını engellemek için nöbet tutuyor. Vergi denetiminin siyasette bir silah olarak kullanılmasının önlenmesini istedik. Yolsuzlukla etkin bir mücadele istedik. Gerçekten bir koalisyon görüşmeleri silsilesi olsaydı bu maddeye gelindiğinde ne olacak diye merak ediyordum. Bu maddeyi görüşme fırsatı bile bulamadığımızı genel başkanımız ve komisyondaki arkadaşlarımız söylediler. Gençlerin potansiyel suçlu olarak görülmemesini istedik. Gezi olayları dahil, eğitimin parasız olmasını isteyen gençleri içeri atan bir zihniyetin doğru olmadığını ortaya koymaya çalıştık. Özgürlük alanlarının genişletilmesini istedik. Şu anda AKP'ye muhalif olan, karşı gelen hiç kimse özgür değildir. Kitapları dahi yazılmayan yazarların içeri atıldığı bir ülkede özgürlüklerden bahsetmemiz mümkün değil. umhurbaşkanının anayasal çizgiye çekilmesi gerektiğini belirttik. Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesiyle bir yetki kargaşası olabileceğini biz daha önce söylemiştik ve nitekim böyle de oldu. Tayyip Erdoğan ben normal bir cumhurbaşkanı olmayacağım, ben halkın oylarıyla geldim ve daha değişik bir cumhurbaşkanı olacağım dedi. Bütün erkleri elinde toplamaya çalışan, her tarafa baskı kurmaya çalışan, başbakandan bakanlara kadar kendisine bir kukla sistemi kurduğunu gördük. Erdoğan 7 Haziran'dan sonra bir korkuya kapıldı ve yaklaşık 1 hafta ortalarda gözükmedi. Ama MHP'nin cesaretlendirmesiyle tekrar geri dönüp ben başkanlık sistemi istiyorum demeye başladı. Biz azınlık yada bir seçim hükümeti kurulmasını hiçbir zaman istemedik. Bu şekilde kronikleşmiş sorunlarımızın çözülemeyeceğini ancak 4 yıllık bir hükümetle bu sorunların çözüleceğini söyledik. Ama son olarak gelinen noktada CHP'ye önerilen şey bir seçim hükümeti, AKP'nin kurduğu azınlık hükümetine destektir.

“KOALİSYON GÖRÜŞMELERİNDE BİZLERE KOALİSYON TEKLİFİ BİLE YAPMADILAR”

Ziyarette son konuşmayı İstanbul Milletvekili Aykut Erdoğdu yaptı. Erdoğdu, Harika bir doğa ve harika insanlarla yaşıyorsunuz. Ama kötü yönetilen ve çirkinleştirilmiş bir kentte yaşıyorsunuz. Bir kentin iyi bir kent olabilmesi adresinin kolay tarif edilebilmesiyle ilgilidir. Biz buraya gelinceye kadar on kişiye adres sorduk, tarif edilemiyor. Bolu'nun yollarına baktığınızda, 'şuradan düz git' denilebilecek bir yol çıkmamış. Bolu'nun harika insanları, harika bir doğanın içinde daha güzel yaşamayı hak ediyor. Hepimizi kendi kulu, tebaası gören bu anlayış 75 milyon insanın aylarca çabası sonucu ortaya çıkan milli iradeyi kabul etmeye bu kafalar Bolu'yu ve Türkiye'yi geri bırakmışlardır. İrademizi yok sayan, hesap vermek istemeyen, evlerinde ayakkabı kutularında para çıkarken yargılamaya müsaade etmeyen zihniyet ülkeyi bu hale getirmiştir. Geri kalmış ülkelerde ortak özellik demokrasinin olmamasıdır ama ileri giden ülkelerde ki ortak özellik ise demokrasinin olmasıdır. Normalde ülkeler zamanla ileri gider, çünkü gelen her nesil bir tuğla koyar ve bir süre sonra medeniyet ortaya çıkar. Peki biz ne hale geldik. 5 temel sorun söyledik... Türkiye dış politikada bölgenin en saygın ülkesiydi. İktidarlara göre yelken açan yelken kapatan değil kararlı bir ülkeydik. Yıllardır bu ülke Filistin meselesinde, İsrail burada zulüm yapmaktadır der. Filistin üzerinden yeni hükümete baktığımızda şunu görüyoruz; düşüncesi ne olursa olsun Mavi Marmara'da bizi yurttaşlarımız vuruldu. Davos'ta kurgulanmış bir şekilde İsrail Cumhurbaşkanına posta koyan bir başbakan gördük ve bunun sonrasında ülkeye döner dönmez büyük bir miting yaparak muhafazakâr insanların duygularıyla oynadılar. AKP'nin ABD'de Yahudi Lobi şirketlerine, AKP'nin bir İsrail ve Yahudi dostu bir parti olduğunu anlatabilmek için bizi bütçemizden 65 milyon dolar para ödediğini belgeleriyle ispatladım. Bu örnek üzerinden dış politikaya baktığımızda, bir taraftan halkını kandıran, yurttaşlarını kırdıran, İsrail'in kurşunlarına teslim eden, televizyon şovu yapan bir parti diğer tarafta biz anti emperyalist bir parti. Biz kurulduğumuz günden beri mazlum Filistin halkından yana olduk. Suriye'nin hali ortada. Muhafazakâr, Müslüman'ız diye ortaya çıkan insanların, katilin de maktulün de tekbir getirdiği, bin yıldır beraber yaşadığımız bir ülkede insanların kan ırmaklarında boğulduğunu gördük. Bunun bir plan olduğunu biliyoruz. Büyük Ortadoğu Projesi'nin bir parçasıdır bunlar. Peki bu projenin eş başkanıyım diyen kimdi, Recep Tayyip Erdoğan. Bu plan Irak'ta 1 milyon insanın kanına mal olmuştur. Irak'ta 20 bin kadın emperyal askerlerin tecavüzüne uğradığı için intihar etmiştir. Irak'ta yaşayan mazlum halkın acısı bir direnişe dönüşmesin diye yine emperyal güçler tarafından IŞİD ortaya çıkarılmıştır. Dış politikada işte bu hale geldik. 5 büyük ülkede büyükelçiliğimiz yok. Eskiden Ortadoğu'nun birinci ülkesi Türkiye'ydi ama şimdi ciddiye alan yok. Halkımız yoksulluk içinde yaşarken kendisine 5 milyar liraya, hukuku da hiçe sayarak kaçak saray yaptırdı. Yanına 1 milyar dolarlık uçak aldırdı. Bu halk sefalet içinde yaşarken 1 milyarlık dolarlık uçağını götürecek ülke bulamıyor. Çünkü hiç bir devlet başkanı Recep Tayyip Erdoğan'la aynı karede görünmek istemiyor. Eğitim meselesi en sorunlu meselelerimizden bir tanesi. Koalisyon görüşmelerinde bizlere koalisyon teklifi bile yapmadılar. 32 gün boyunca istikşafi diye bir kelime buldular ve oyaladılar. Eğer biz bu görüşmeleri yapmamış olsaydık halka, CHP sizi hükümetsiz bıraktı diyeceklerdi. Bu kadar suç işlemiş bir suç organizasyonuyla bile halkımız için görüşmek zorunda kaldık. Bize bir koalisyon teklifi de gelmedi. Görüşmelerde bize şu tuzağı kurdular. Söylemek istedikleri şuydu; biz koalisyon kurmak istiyorduk ama CHP İmam Hatip'leri kapatmak istediği için kurmadık. Bununla yeni bir din sömürüsü yapacaklardı. CHP İmam Hatip okullarını ilk açan parti. Ama bir bölgede bütün okulları kapatıp hepsini imam hatip yaparak çocukları zorla oraya göndermeye de karşıyız. Eğitimde sorun olan da İmam Hatip değildir. Sorun eğitimin içeriği ve fırsat eşitsizliğidir” diye konuştu. Haber Merkezi