Anayasa Mahkemesi, bir mahkumun, İnsan Hakları Derneği (İHD) Yönetim Kurulu Başkanlığına göndermek istediği cezaevinde kötü muamele ve işkence uygulandığına dair iddialarını içeren mektubuna el konulmasını, haberleşme ve ifade özgürlüğünün ihlali saydı. Yüksek Mahkeme, mahkuma bin 500 lira tazminat ödenmesine hükmetti.

Bolu F Tipi Yüksek Güvenlikli Ceza İnfaz Kurumundaki bir hükümlü, İHD Yönetim Kurulu Başkanına, ‘cezaevine nakledilen ve arkadaşları olan on hükümlünün cezaevi girişinde çıplak aranmak istendikleri, bu uygulamayı kabul etmemeleri üzerine zorla elbiselerinin çıkarıldığı, dayağa ve işkenceye maruz kaldıkları' iddialarının yer aldığı mektup göndermek istedi.

Mektup, "kişi veya kuruluşları paniğe yöneltecek yalan yanlış ifadeler içerdiği" gerekçesiyle Ceza İnfaz Kurumu Disiplin Kurulu kararıyla imha edildi. İmha kararına yaptığı itirazların ilgili mahkemelerce reddedilmesi üzerine hükümlü, Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunarak haberleşme ve ifade özgürlüğünün ihlal edildiğini ileri sürdü. Anayasa Mahkemesinin gerekçeli kararı Resmi Gazete'de yayımlandı. Yüksek Mahkeme, mahkumun haberleşme ve ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine hükmederek, başvurucuya bin 500 lira tazminat ödenmesine karar verdi.

Gerekçeden;

Anayasa Mahkemesinin gerekçesinde, haberleşme özgürlüğüne yapılan müdahalenin meşru kabul edilebilmesi için bu müdahalenin, Anayasa'nın 22. maddesinde sayılan milli güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlakın korunması veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması sebeplerinden biri veya birkaçına dayanması gerektiği vurgulandı.

Başvurucunun mektubunun cezaevi disiplin kurulunca denetlenmesi suretiyle haberleşme özgürlüğüne yapılan müdahalenin, kamu düzeni, cezaevlerinde güvenliğin sağlanması ve suç işlenmesinin önlenmesi amaçlarını taşıdığı ifade edilen gerekçede, bunun da Anayasa'nın haberleşme özgürlüğüne ilişkin maddesi kapsamında meşru bir amaç olduğu belirtildi. Haberleşme özgürlüğünün birtakım sınırlamalara tabi tutulabileceği bildirilen gerekçede, bu özgürlüğe yapılacak sınırlamaların, demokratik toplum düzeninin gerekleri ve ölçülülük ilkeleriyle bağdaşıp bağdaşmadığı konusunda bir değerlendirme yapılmasının zorunluluğuna işaret edildi. Gerekçede, hak ve özgürlüğün özüne dokunarak kullanılmasını durduran veya aşırı derecede güçleştiren sınırlamaların, demokratik toplum düzenine aykırı olduğu kaydedildi.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin (AİHM), mahkumların avukatlarıyla kamu makamlarıyla veya AİHM ile yazışmalarının denetlenmesinin çok istisnai durumlarda yapılabileceğini öngördüğü aktarılan gerekçede, somut olayda başvurucunun İHD Yönetim Kurulu Başkanı'na göndermek istediği mektubunda, cezaevine nakledilen on hükümlü arkadaşının çıplak aranmak istendikleri, kabul etmemeleri üzerine zorla elbiselerinin çıkarıldığı ve insan onuruna yakışmayacak muameleye, dayağa ve işkenceye maruz kaldıklarından bahsedildiği hatırlatıldı. Başvurucunun, söz konusu olayın Adalet Bakanlığına iletilmesi ve İHD tarafından bir heyet gönderilerek konunun araştırılmasını talep ettiği kaydedilen gerekçede, Cezaevi Disiplin Kurulu'nun ise başvurucunun mektubunun, "kişi veya kuruluşları paniğe yöneltecek yalan yanlış ifadeler içerdiği" gerekçesiyle alıkonulmasına karar verdiği anımsatıldı.

"MEKTUP DIŞ DÜNYA İLE TEK BAĞLANTISI..."

Gerekçede, "Ancak başvurucunun mektubunda, cezaevinde kötü muamele yapıldığı iddialarını kamu otoritelerinin bilgisine sunmak istediği ve mektubun muhatabının derneklerle ilgili mevzuata uygun kurulmuş ve insan hakları alanında faaliyet gösteren bir dernek olduğu hatırda tutulmalıdır. Mektup gönderme ve almanın Ceza İnfaz Kurumunda bulunan tutuklu ve hükümlülerin dış dünya ile tek bağlantısı olduğu gerçeğini göz önünde bulundurarak cezaevi yetkilileri dış dünyayla yeterli bir iletişim sürdürmelerinde mahpuslara yardım etmelidirler ve bunun için onlara uygun destek ve yardımı sağlamalıdırlar" denildi.

Bireylerin bir devlet görevlisi tarafından hukuku ve Anayasayı ihlal eder biçimde bir muameleye tabi tutulduğuna ilişkin savunulabilir bir iddiasının bulunması halinde Anayasanın 17. maddesinin etkili resmi bir soruşturmanın yapılmasını gerektirdiği vurgulanan gerekçede, "Başvurucunun ileri sürdüğü kötü muamele iddiaları gerçeğe uygun olmasa bile cezaevi idaresinin bu iddiaların insan hakları alanında faaliyet gösteren sivil organizasyonlara ve kamu makamlarına ulaştırılmasını engellemek gibi bir yetkisi olduğundan söz edilemez. Aksine hukuka bağlı cezaevi idaresinin başvurucunun kötü muamele iddialarının araştırılması ve gerçeğin ortaya çıkarılması için bağımsız ve tarafsız bir resmi soruşturma yürütecek idari ve yargısal makamları derhal haberdar etme ve harekete geçirme yükümlülüğü vardır" tespitleri yapıldı.

Yüksek Mahkemenin gerekçesinde, Cezaevi Disiplin Kurulunun ve derece mahkemeleri kararlarında, mektubun alıkonulmasını gerektirecek herhangi bir gerekçeye yer verilmediği belirtilerek, "Sonuç olarak, başvurucunun cezaevinde kötü muamele ve işkence uygulandığına dair iddialarını içeren ve bu iddiaların araştırılması için resmi makamlar nezdinde girişimde bulunulması amacıyla İHD'ye göndermek istediği mektubun alıkonulmasının demokratik bir toplumda gerekli ve ölçülü olmadığı açıktır. Bu nedenle başvurucunun Anayasa'nın 22. maddesinde güvence altına alınan haberleşme özgürlüğünün ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir" denildi. AA