-Başkanım bu elmalar sanki biraz…

Cümlesini tamamlayamadı Kaleci Antrenörü Abdullah Gerz; Başkan Necip Çarıkcı gerisini getirdi.

-Kurt var mı hoca kurt!

‘Var gibi'. Dedi çekinerek Abdullah Hoca.

-İyi sağlıklıdır o zaman çekinmeden yiyin, biz sizin sağlığınızı düşünüyoruz.

Son noktayı ben koydum:

-Başkanım biz de yedik(!) zaten.

Sade bu mu?

Antenör Yusuf Özbelli tiril tiril titriyor.

Niye biliyor musunuz?

Yemek listesini O yapıyor ve haftada iki gün listeye koyma iznini alabildiğimiz kırmızı eti, yemek listesine üç gün yazmış.

Ve Başkan Çarıkcı da kızmış.

Sorumluluğu ben aldım.

Ve

‘Eğer futbolculara haftanın her günü, öğlen tavuk kızartma, akşam tavuk haşlama bir başka gün öğlen tavuk ızgara, akşam tavuk sote yedirirseniz,

Ve bir akşam yemeğinde aralarında anlaşan futbolcular, yemekhaneye girdiğimizde ‘gıdgıdgıdak‘ diye altlarından yumurtaları çıkarıp bize gösterirken orada olmuş olsaydınız, sizde kırmızı eti 3 güne çıkarırdınız.' diye kibarca cevap verdim.

Kırkağaç'ta askeriz, yanımda da Ankaralı arkadaşım.

Kahveden tam çıktık ki, iki İnzibatla karşılaştık.

‘Şu elimdeki jopu görüyor musunuz?' Dedi inzibat.

‘Görüyoruz!' Dedik,

‘Şu karşıki dağda ne yazıyor?'

‘Önce vatan!'

‘Eğer kısa dönemliklerden olmasaydınız, sizi oraya doğru yatırır…'

Anlamıştık, GİDİLMESİ YASAK olan kahveye girmiştik.

İyi de bu yazının Boluspor ile ne alakası var?

Valla niye yazdım onu bilmiyorum, anılar mı karıştı ne?

Karışsa da muhabbeti kesmeyelim, devam edelim.

Ne zaman ÖNCE VATAN yazısını görsem aklıma JOP gelir, ne zaman bir JOP görsem bu seferde sonunu üç nokta ile tamamladığım inzibatın sözü…

Her neyse, biz yine Boluspor ile ilgili hatıralara dönelim.

Mesela size Alibeyköy, Yeniköy, Bakırköy desem.

Ya da saha içindeki bizlerinde, tribünde oturan seyircinin de, protokol da korkarak oturan yöneticinin de

‘Maç kaybettik ama çok şükür can kaybetmedik'. Diyerek mağlubiyete bile sevindiğimiz Kasımpaşa maçı mı desem…

86. dakikaya kadar 2-1 mağlup götürdüğümüz maçın stresini kaldıramayıp düşen ve geri kalan dakikaları, sahanın kenarında ambulans içinde burnunda solunum cihazı ile seyreden Hasan Aksoy'lu Ego maçı mı desem…

Daha ne söylesem!

Neler neler…

Bunların hepsini yazmaya kalksak, yazımız pehlivan tefrikasına döner.

Sağlıklı (!) çürük elmalar, haftada iki gün çıkartılabilen kırmızı etler derken,

Mecidiyeköy'ün sentetik sahasında, yada adı sanı duyulmamış takımlar ile balçıklar içinde ki sahalarda oynarken,

Geçmiş senelerde, ‘Yalak çayırı, Kazlar Çayırı, Hamam Çayırı' sloganı ve sahalar geçmişe yönelik mazi olarak kalıp,

Bu dönemde köylü ve Jandarma korkusu ile geceleyin Aladağ Yaylalarından sökülüp, kamyonlar ile taşınan çimler, Karaçayır sahasına döşenip bir saha daha kazandırılırken,

Ve de şu anda içinde oturduğumuz Boluspor Tesisi ve sahası camiamıza eklenirken,

Kapı kapı dolaşılıp esnafa, bürokrata, işverene boyun bükülüp dilenci gibi para dilenilirken,

Gelirler sağlamak için, Belediye Başkanı, Vali, Milletvekili ve bürokratlarla aralar bozulurken,

Halı sahalar yapılırken,

Hatta Boluspor için gözaltılar bile yaşanırken, gözlerden yaşlar boşanırken,

Ve hem sahanın içinde, hem sahanın dışında herkes haddini ve yerini bilirken,

Sabır, doğru hamleler, kucaklaşmalar, yakınlaşmalar, ağlaşmalar derken,

Boluspor nerede?

Bugünkü adı ile PTT 1. Ligde…

Uzatmanın âlemi yok.

Kolay gelmedik bu günlere…

Biz teknik adamları geçiniz; verdiniz mi parayı istediğinizi seçersiniz, yapılan yanlışlıklar haksızlık var ise de ceremesini sizler kulübün cebinden vererek, biz yerli hocalar ise 'memleket sevdası' der, sineye çekeriz.

Ama bugün PTT 1.Lig de bulunuyorsak, hataları, günahları ve sevapları ile ‘GİDİLMESİ CAİZ DEĞİLDİR.' denilen dünkü başkan ve yöneticiler sayesinde olduğunu bilmeliyiz.

Kısacası;

Hoca, menajer bulursunuz ama arada laf taşıyanların gazlarına gelip BİRBİRİNİZİ üzerseniz, yarınlarda Boluspor'a idareci bulamazsınız bilesiniz!

Bir Yakut atasözü der ki;

‘Yürüme bilmeyen yolu bozar, söyleme bilmeyen sözü.'

Ne olur yürümesini bilelim, yolu bozmayalım. Söylemesini bilelim, birbirimize düşmeyelim.

Çünkü

Muhabbeti artıran da sözdür, araları bozanda…

Ve işin aslı İmam-ı Gazali Hazretlerinin

‘Cevizin kabuğunu kırıp özüne inemeyen; cevizin hepsini kabuk zanneder.' Sözünün anlamında,

Cevizin dışına bakarak değil, içini açarak doğruyu bulmada.

Yani

CAİZ OLMAYANLAR ile buluşmalardaki konuşmaları Şeytani değil, Rahmani olarak anlamada.

Bu yazıyı kime yada kimlere yazdık?

Okuduğunuzu anlarsanız ve tek taraflı bakmadan iyi yorumlarsanız

Bana sana ona,

Bize, size hepimize…