Geçtiğimiz günlerde Diyarbakır Baro Başkanı Tahir Elçi, Diyarbakır'ın Sur ilçesinde düzenlemiş olduğu basın açıklamasının ardından, terör örgütünce düzenlenen bir suikastta öldürülmüştür.

Katledilmeden kısa bir süre önce çıkmış olduğu bir televizyon kanalında terör örgütü ile ilgili olarak PKK terör örgütü değil, siyasi bir harekettir” sözleri ile büyük tepki toplamış ve hakkında soruşturma açılmıştı. Ne enteresandır ki ‘terör örgütü değil, siyasi bir harekettir' dediği örgüt tarafından katledildi. Bu olay ilgili iki polisimiz şehit verdik. Öyle ki mobesa kayıtlarına yansıyan, kahraman polislerimizin şehit ediliş anları televizyon kanallarında yayınlanınca, acımızı ikiye katladı.

Terör örgütü elemanlarının kullandığı şüpheli ticari aracı durduran kahraman polislerimiz, araçtan açılan kahpe kurşunlarla şehit ediliyor ve bu görüntüleri televizyon ekranlarından saniye, saniye izlerken tarifi imkansız acı ve üzüntüyü kalbimizde hissediyorduk.

Bu iki yiğidimiz kahpe kurşunlarla yere yığılıyor şahadet şerbetini içerek, sevgililer sevgilisine kavuşuyorlardı. Olayın görüntüleri ile birlikte üzülüyorduk ama aslında onlar, her Müslümanın özlem duyduğu şahadet mertebesine ererlerken, ALLAH katında çok ayrıcalıklı kullar arasına ilhak ediyor ve müjdelenen mükafatlara nazil oluyorlardı.

Bu benzeri olaylarla, son zamanlarda şehir merkezlerinde artan terör olayları, bizi ister istemez” çözüm sürecini” sorgulamaya itiyordu. Şöyle ki adına çözüm sürece” denilen süreçte, sürecin ilerleyebilmesi için verilen taviz sonucu, terör örgütü dağdan taşraya inmiş şehirlerde teşkilatlarını sağlamlaştırmış ve yine yüzlerce polisimizin, askerimizin ne o bölgede yaşayan sivil halkımızın hayatlarını kaybetmelerine sebebiyet veren mayın ve tuzaklama çalışmaları yapmışlar ve bölge halkımızın üzerinde baskı kurarak, devletimize karşı kışkırtma ayaklandırma çabası içinde olmuşlar ve hatta bazı bölgelerde kanton bölge ilan edebilecek kadar cüretkar olmuşlardır.

Bazı doğu ve güneydoğu il ve ilçelerimizde güvenlik zafiyeti oluşturma gayreti içerisinde olmuşlardır. Şimdi insan ister istemez soruyor kendine, neydi bu çözüm süreci” diye.

Öyle ki yaklaşık bin yıldır bir arada yaşayan, kız alıp, veren, birbirimizle akrabalık ilişkisi bulunan ve bir arada yaşadığımız Kürt kardeşlerimizin sorunları var ise, batıda yaşayan kardeşlerimizde sorunları vardır ve sorunların çözümünde, şüphesiz ki eşit davranılmalıdır. Sonuç olarak şunu söyleyebiliriz ki çözüm süreci” iyi niyetli bir şekilde başlatılmış olabilir ama sonuçları itibariyle ülkemize ve ülke insanlarımıza çok büyük kayıplar yaşatmıştır.

Bu süreçle ilgili en büyük bedeli güvenlik güçlerimiz ve bölge halkı ödemiş olup bu olaylar tüm halkımız tarafından üzüntü ile takip edilmiştir.

Bütün bu yaşamış olduğumuzun acılara rağmen farklılıklarımızın ayrıştırıcı değil birleştirici unsur olarak kullanmalı ve bu terör belası karşısında dimdik ayakta kalabilmeliyiz. Kalabilmeliyiz ki güzel vatanımız üzerinde hazin emelleri olan ve değişik zamanlarda, değişik taşeronları kullanan karanlık güçlerin oyunları bozulsun.

Geleceğimiz güvenli ve aydınlık olsun.