Jeofizik Mühendisleri Odası İzmir Şubesi, 1-7 Mart Deprem Haftası dolayısıyla bir basın bildirisi yayımladı. 17 Ağustos 1999'da Kocaeli'nde 7,4, 12 Kasım 1999'da Düzce Bolu 'da 7,2 büyüklüklerindeki depremlerde 20 bin kişinin can verdiği, çok sayıda kişinin yaralandığı, milyonlarca liralık mal kaybı olduğu hatırlatılarak, şehir yenileme çalışmalarına hız verilmesi istendi.
Depremlerin insan psikolojisi üzerinde de olumsuz etkiler bıraktığı ancak bunun, mağdurlar dışında zamanla kaybolduğu vurgulanan bildiride şunlar kaydedildi: "O günlerde zirvede olan kamuoyu hassasiyeti, maalesef depremlere özgü bir toplum psikolojisinin gereği olarak bugünlerde, söz konusu travmayı bizzat yaşamış olan vatandaşlarımızın dışında önemini kaybetmeye yüz tutmuştur. 19 Mayıs 2011 Simav Kütahya ve 23 Ekim 2011 Tabanlı Van depremleriyle kamuoyu tekrar irkilmiş, halkımız bunların kattığı üzüntü ve ülkemizin deprem özelliği gereği devam eden günlük onlarca küçük depremle birlikte yaşamını sürdürmektedir. Düzenlenen deprem haftaları ve benzer etkinlikler, deprem tehlikesi ve konusunun kamuoyu gündeminde kalmasında önemli bir rol oynamaktadır. Türkiye'nin tamamı, bir deprem ülkesidir. Deprem ülkesinde yaşamak bir ayrıcalıktır. Ülkemizdeki verimli ovaların, dünyanın en güzel içeceği olan içme sularının nedeni depremlerdir. İzmir, Aydın, Manisa ve çevresi, böyle bir deprem ülkesinin deprem yönünden en aktif bölgesinde yer almaktadır. Bu şehirler, deprem cihazlarınca algılanan günde ortalama 20 deprem geçiren bir mikro sarsıntı sürecine sahne olmaktadır."
'DEPREM ÜLKESİ OLDUĞUMUZU UNUTMAYALIM'
Depremden kaçmanın mümkün olmadığı, bu sebeple dayanıklı binalar yapılması gerektiği bir defa daha hatırlatılan açıklamada şöyle denildi: "Deprem gerçeğinden hareketle çıkar yol, deprem bilinciyle ve depreme dayanıklı yapılarda yaşamaktan geçmektedir. Depreme dayanıklı yapı, büyük bir depremden sonra içinden canlı olarak çıkılabilen yapıdır. Bunun için yapılması gereken de toplumun deprem eğitimine devam etmek, yerel yönetimlerin merkezi idarenin de desteğini alarak kentsel dönüşüm projelerine hız vermesi, binaların dinamik zemin koşullarının iyi bilindiği yerlere ve bina zemin uyumunun sağlanarak yapılması, sıkı denetimden vazgeçilmemesidir. Bir deprem ülkesinde hiç unutulmaması gereken bir gerçek de deprem bilincinin, temel bir eğitim işi olduğudur."