İzzet Baysal'ı tanımak... Kendisiyle nasıl tanışırım diye düşünüyordum sene 1987'de… Bir şans doğdu. Yıldız Sarayı'nda bir müzayede vardı. O yıllarda İstanbul'u çok iyi bilmiyordum. Gene de, büyük bir cesaretle gittim. Müzayede salonunu buldum. Müzayede bitiminde, aklımda hep hedeflediğim İzzet Baysal'la tanışma fikri, beni bilmediğim İstanbul maceramda, merakımı giderme fırsatını doğurdu. Ve aynı zamanda da, beni bir ölçüde yetiştiren Niksar'lı Sadık Demirkan'la tanışmama da vesile olmuştu. Taksim meydanından yürüye yürüye Beşiktaş'a indim. Sanırım Dolmabahçe önlerindeyim, halen yürüyorum. Erkekliğime de toz kondurmuyorum. Sormaca da yok. Sarıyer'e gideceğim aklımca ve İzzet Baba'yla tanışacağım. Yürü yürü bitmez. Ayaklarıma kara sular indi. Ne yapsam? En sonunda bir amcaya sordum. Evlat sen ne yapıyorsun dedi. Otobüsle bile neredeyse 1-1,5 saatlik yol. Yürümekle bitmez. Otobüse bin otobüse... Benim Sarıyer'e gitmem böyle başlar…

İzzet Baba'nın, bilinmeyen yönlerine de vakıf birisi olarak, geçenlerde Nazan Şoray hanımın, aynı zamanda komşulukları da olan Orhan Uçar'ı sahne de, ikinci İzzet Baysal diye benzetme yapmasını,facebook sayfasından alarak, kimileri tarafından haber yapılmasını, şahsen etik bulmadım. Okyanusta damla bile olamayan bizler, İzzet Baysal'ın yanında, bir nokta bile olamayız bunu bilesiniz. Zira dediğim gibi İzzet Baysal'a yeğen-amca ilişkilerinde Ahmet Baysal nasıl hep yanındaysa, bir şahıs olarak bende İzzet Baba'nın kendini ifade ettiği ve yazdığı tüm özel mektupları(ki zaten açılmıştı bu mektuplar) satın aldım ve sosyal bir sorumluluk örneği göstererek Vakıf Başkanı Ahmet Baysal'a hediye ettim. Alamadıklarımı da,İstanbul'a 4 kez giderek, bulunduğu mekanda okuma fırsatını yakaladım. Kimse ama kimse İzzet Babamın eline su dökemezdi. Yaptıklarını bırakın, hayallerine bile ulaşamazdınız. Bilseniz yaşadığı, feyiz aldığı Bolu'su için neler neler düşünmedi ki. Helal kazançlarını, hep paylaştı. Çocuklardaki o yüz ifadeleri onun hep mutlu olmasını sağladı. Sorarım yapmış olduğu hizmetlerin, sadece binaların sayısı değil anlatmak istediğim sadece kapı, camları ve pencerelerine, Bolu'muzda yaşadığını zanneden zenginlerimizin kaçta kaçının gücü yeter...

Kıyaslama işte bu yüzden yanlış. Orhan Uçar, Vakfın çok değerli bir üyesi. Ahmet Amcamın yaptıkları, ablasının, eniştesinin… Değerli basın mensubu arkadaşlarıma sesleniyorum. Lütfen fısıltı haberciliği yapmayalım. Birisi çıktı; Haldun Taşman'a atıfta bulundu, karaladı. Eline ne geçti? Bilgisi neydi yazanın? Asılan aileden vs. hiç arşivlerde araştırma yapmış mıydı? Yoksa işkembeden atmak ve karalamak...! Bu anlayış egemen olmamalı. Kırmadan, dökmeden yanlış anlamadan doğru haber yapılmalı. Lütfen sağduyu. Kimsenin de onurunu kırmadan...!!!