Türkiye yeniden seçime odaklandı. Türkiye ile işleri/ilişkileri olan uluslararası güçler de, seçim sonrası çıkacak tabloyu ve seçim öncesinde oluşacak boşlukları masaya yatırdı.

6 Haziran'dan itibaren tırmandırılan terör olayları ile Türkiye Cumhuriyeti devletini zor duruma sokmaya çalışan çete, TSK'dan büyük bir darbe yedi. Bu manevra ile hükümet, devlet olmanın gereğini yaptı ve halkın büyük çoğunluğunun beklediği operasyonları gerçekleştirdi. AK Parti, hem şehit olan askerlerimiz ve polislerimiz üzerinden üretilen çözüm süreci vurgulu söylemleri göğüsledi hem de seçim hükümetinde muhalefet partilerce yalnızlaştırılmaya dönük psikolojik saldırılara karşı koymak durumunda kaldı.

Hükümet edenler açısından, bir taraftan yürütme faaliyetleri devam etmekte bir taraftan da uluslararası çetenin siyasal ve finansal kriz girişimleri ile mücadele edilmektedir. AK Parti, bu anlamda, kıldan ince kılıçtan keskin bir siyaset yürütmüştür/yürütmektedir. Başbakanın, diğer partilerden seçtiği adaylardan anlaşıldığı üzere yeni oluşturulan Bakanlar Kurulu tablosu bu ince siyasetin en belirgin göstergesidir. Zira; toplumun tüm kesimlerinden kişilerin bulunduğu bir bakanlar kurulu oluşturulmaya çalışılmıştır. Yeni kurulan Bakanlar Kurulu ile içinde üyeleri bulunan partiler açısından birçok fırsat ve samimi olanlar için barış söyleminin içini doldurma şansı doğmuştur. Ancak burada çok kritik bir konuyu da atlamamak gerekir. PKK'nın bu süreçte, HDP'nin isteği ile silahı bırakacak olması ihtimali, her ikisini de siyasi arenada şirin göstermeye ayrıca PKK'yı, DAEŞ'e karşı savaşan özgürlük savaşçılarıymış gibi göstermeye dönük manevralar olabilir.

Bahsi geçen çetenin, 1 Kasım tarihine kadar, ülkemizde Dolar'ın 3,5 - 4 TL bandına çıkarılması sonucunda bankaların kredileri geri çağırması, turistik tesislerin yabancılara satılması, yatırımcı fabrikaların iflası gibi finansal kriz senaryolarına hazırlık yapması ihtimalini de göz önünde bulundurmalıyız.

Omurgasını AK Parti'nin oluşturduğu seçim hükümetinde yer alan özellikle diğer partilere mensup bakanlar, bu konjonktürde, Türkiye'nin menfaatlerinden yana tavır sergilemeli ve karşı karşıya olunan uluslararası çetenin, nasıl bir oyun içinde olduğunu kendi tabanlarına anlatmalıdırlar.

Recep Tayip Erdoğan kindarlığı üzerinden üretilen siyasetin halk lehine sonuçlar doğurmadığını/doğurmayacağını herkesin anlamış olması gerekir. Bu argüman, toplumu kamplaştırma amaçlı bir aklın stratejisidir. Yeni Bakanlar Kurulu için bu stratejiyi de alt üst edecek, tersine çevirebilecek fırsat doğmuştur.

Terör, teknolojiye yatırım, küresel çete, enerji politikaları, iktisadi bölüşüm, faiz oranları gibi, birçok mevzuya bu Bakanlar Kurulu ile daha güçlü bir şekilde el atılabilir. Seçim hükümetini, hem partilerin kendi performanslarını halka sergilemesi açısından bir pratik süreci hem de Türkiye'nin sıçrama noktası olabilecek tarihi bir fırsat olarak görüyorum. Kamplaştırmadan, terörden, huzursuzluktan nemalanmak yerine; vicdanın, barışın, siyasal istikrarın ve eğitim kalitesinin yükseltileceğini, erdemin, refahın ve değerlerin üstün tutulacağını ispatlayan kazanacaktır. İnşallah bu fırsat kaçmaz..!