1 Kasım 2015 tarihinde ekonomik ve siyasal olayların bundan sonra nasıl şekil alacağının belirleneceği genel seçimler yapılacaktır. Terör ve savaş sarmalı ile uğraşan Türkiye'de, artık siyasi parti seçenekleriyle beraber, koalisyon hükümeti ile mi yoksa tek başına iktidar ile mi devam edileceği tartışılır hale gelmiştir.

1 Kasım tarihinde belirlenecek olan siyasal yapı, Türkiye'nin son 13 yıldır uygulamakta olduğu ekonomi politikalarının da yönünü belirleyecektir. IMF borçlarını ödemiş ve hazinesi güçlenmiş, maliye politikaları kontrol altına alınmış olan bu hükümet döneminde, ekonominin regüle edilmesi için yurt dışından bakan ithal etme ihtiyacı doğmamıştır.

Ancak anlaşılan odur ki; siyasi partiler, 7 Haziran genel seçimleri sonuçlarına bakıp, popülist politikaları tercih etmeye zorlanmaktadırlar. Bu zorlanma, dar gelirli grupların baskısı ya da onların oylarını kazanma iştahı olarak açıklanabilir. Bunun en belirgin örneği asgari ücret” vaatlerinde görülmektedir. Asgari ücretin miktarı, adeta açık arttırma durumuna getirilmiştir. Bu açık arttırma”; doğrudan demokrasi söyleminin içini doldurabilecek güzel bir örnek de teşkil etmektedir. Keza üzerinde durulması gerektiğine inanılan gençlere ve emeklilere dönük vaatler ile taşeron işçilerin kadroya alınması ile ilgili vaatler de benzer durumdadır. Hâlbuki üretimin arttırılmasına/ekmeğin büyütülmesine ilişkin rasyonel programları olmayan bir ekibin bol keseden vaatleri, finansal istikrarın tüm kesimler aleyhine bozulacağının işaretidir. Ayrıca; liderlerin ve partilerin, uluslararası arenada sergiledikleri duruşlar ve milli politikalarda, partilerin programları ile bu programlara sadık kalıp-uygulamaya geçirebilme kabiliyetleri yakın tarihimizden örnekle milletimizin hafızasındadır.

Türkiye'de bölüşümün daha adil hale getirilmesi, vergilerin ve kredi faizlerinin dar gelirliler lehine düzenlenmesi, ücretlerin hakkaniyet ölçüsüyle ödenmesi, işsizliğin azaltılması, üretimin arttırılması ile mümkündür.

Dünyaya entegre olmuş bir ekonominin temel unsurlarının, milli dinamikler yararına çalıştırılması ayrı zorluklar içermektedir. Artık dünya ekonomisi, büyük şirketlerin finansal manipülasyonları ile şekil almakta ve uluslar arası sermaye patronları doğal olarak kendi kârlarını düşünmektedirler. Kısacası pazarı, müşteriler değil satıcılar şekillendirmektedir.

Kendi halkına ve kendi toprakları yararına çalışan, üretim için kendi potansiyelini ve kaynaklarını verimli ve etkili kullanan, kârını-kazancını şer güçlerin amacına sarf etmeyen yerli yatırımcılar, siyasiler, bürokratlar ve millet ile el-ele ekmeği büyütürsek daha büyük Türkiye oluruz.