‘Hocam fotoğrafta yüzün çok asık.'

Yada

‘Tanıdığımız Muharrem Hoca ile köşenizdeki resim tezat.'

Çok karşılaştım bu sorularla…

Baktım olacak gibi değil, fotoğrafı yenileyelim dedim ve çektirmeye gittim.

Ve ikaz ettim fotoğrafı çeken Murat Kardeşime.

Dedim ki;

‘Beni bu resimde güldür.'

Güldür de…

‘Gülerim' demekle olmuyor, yapmacık olunca insan sırıtıyor, sırıttığında da belli oluyor.

Çok uğraştı…

Ama ne yaptıysa o doğal gülüşü bir türlü yakalayamadı.

Yandan çekti olmadı, üstten çekti olmadı, fıkra anlattı yine o samimi gülüşü fotoğraflayamadı.

Ve bir ara

‘Hocam seçimin sonuçlarına ne diyorsun? Dedi.

Ve o anda çekti!

Aklıma o an ne geldi bilmem ama aynen fotoğraftaki gibi gülmüşüm.

Fotoğrafta gülüyoruz ama sanki bir şeyler temizlenmiş.

Mesela, alnımdaki çizgiler yok.

Hâlbuki seneler önce,

‘Her çizgi, bir derdimin bir satırı olsa alnımda,

Bırak, o satırları yazan kalem hatıra kalsın.' Diyerek alnımdaki derin çizgilere şiir yazmıştım.

Mesela fotoğrafta, gerçekte seyrek olan saçlarım usta elin vermiş olduğu ışık ile başka bir hal almış.

Ama aynı şiirin bir bölümünde ise seyrekleşen saçlarıma bakıp

‘Bir ak daha düşse, bir tel daha eksilse saçlarımdan,

Bırak, beraber olduğumuz seneler anı kalsın.' Diyerek atıfta bulunmuştum.

Hayat böyle, yeter ki ustan iyi olsun

İyi bir usta,

İyi bir rötuş, iyi bir aydınlatma, ya da karartma ile bir anda siliveriyorgeçmişi.

Siliyor da…

Fotoğrafta silinse ne, silinmese ne!

Çünkü ayna da kendimi her gördüğüm de,

Kabak gibi görünüyor saçları seyrek kafam ile alnımdaki her çizgi.