Bolu İli Dörtdivan İlçesi Çetikören Köyünde 1970 yılında dünyaya geldim. Annem beni, o zamanın şartlarına göre hastane, doktor hatta sağlık personeli bulmanın çok zor olduğu dönemler olduğu için evde dünyaya getirmiş. İlk bakışta sağlıklı bir bebek gibi görünsem de doğumdan kaynaklı bir rahatsızlığım olduğu 5 yaşından sonra anlaşılmış. İlk başta annem banyo yaptırıyorken sırtımda bir şişlik olduğunu fark etmiş ve dedeme söylemiş. Bunun üzerine tedavi arayışına çıkmışlar ve ilk olarak kocakarı ilacı dediğimiz yöntemler denemişler ama bir değişme olmadığını görüp Bolu merkeze doktora götürmeye karar vermişler. Hastanede doktor fiziktedavi görmem gerektiğini söyleyince bu alanla ilgili neredeyse bütün hastaneleri o yaşlı halinde kapı kapı derde derman için götürmüş ve hatta Eğridir Kemik Hastanesi'ne kadar gitmiş. Bu süreçte gördüğüm tedavilerden sonuç alınamadığı için tekrar Bolu'ya hastaneye geldiğimizde 1979'da Ankara Hacettepe Hastanesi'ne göndermişler, burada KİFOSKOLYOZ TEŞHİSİ” konuldu. Tabi bu arada yıllar geçmeye devam ediyordu 7 (yedi) yaşında köydeki okula başlamıştım ki aynı dönemde hem hastane hem de okula gitmem yorucu oluyordu. Ailemin maddi durumunun da çokta iyi olmaması sebebiyle bütün bireylerin benim için çalışıp çabalamaları beni psikolojik açıdan da yıpratıyordu. Tedavi sürecinde devamlı hastane ortamında bulunmam nedeniyle çocukluğumu yaşayamamış ve içine kapanık biri olmuştum. Artık 12 yaşındaydım fizik tedavi süreci bitmişti ve orada yıllardır tedavi görmem sebebiyle bir aile ortamı oluşmuştu.

Tedavimle ilgilenen Prof. Dr. Nejat Tokgözoğlu beni kendi evladı yerine koydu, Seni Allah'ın izni ile tekrar hayata döndüreceğim” dedi. Ameliyattan başka çare olmadığını söyledi. 1983-1984 yıllarında ameliyat için hastane yetişkin ortopedi bölümüne yatışım oldu. Sabaha karşı operasyonun uzun ve zorlu süreci başladı. İlk olarak kafatasım ve diz kapaklarımdan delerek operasyon yaptılar. Sırt üstü yatacak vaziyette kafamdan ve ayaklarımdan ağırlık takarak astılar, insanın o şekilde durması, başkalarının yardımına muhtaç olması, ya sağlığıma kavuşamazsam korkusu, bir de dedemin yaşlı haliyle ihtiyaçlarımı ve bakımımı karşılaması çocuk halimle beni çok etkiliyordu. Ziyaretime gelenler beni bu şekilde görünce etkilendiklerinden dolayı odaya giremediler, girenlerde fazla kalamadılar. Canım anamın beni bu halde görmesi ve etkilenmemesi için ziyaretime gelmesini istemedim. Ağrılarım çok olduğundan hastanede yatan arkadaşlarım, doktorlarım, hastane personeli beni teselliye gelirlerdi. Bir gün doktorum odama geldi ve seni yarın ameliyata alacağız dedi. İçimde buruk bir sevinç oluştu. Çünkü bu şekilde durmaktan ve acı çekmekten yorulmuştum. Sabah 7'de gittiğim ameliyathaneye odama geldiğimde akşam olmuştu. Ameliyat yaklaşık 14 saatten fazla sürmüştü. Ameliyat kesiti enseden başlayarak kuyruk sokumuna kadar 45 dikiş vardı, omuriliği kesip vücudun doğru olması için platinle destekleyip dondurdular. Ameliyattan sonra uzun süre daha hastanede kaldım, taburcu olurken vücudumu belden yukarısını alçıya aldılar ve taburcu ettiler. Alçı üzerimde 9(dokuz) ay boyunca kaldı. Alçı alındıktan sonra çelik korse verdiler ve 1 yıl süreyle korseyi kullandım. Dedemle tekrar hastaneye gittik ve tedavi sürecinin bittiğini söylediler. Sıra vedalaşmaya gelmişti. Personelle vedalaştık. Sonra çok değerli doktorum, emeği o kadar çok ki anlatamam Nejat hocamın odasına gittik. Bir fincan veda kahvesi içerken o arada doktorum dedeme, amca İsa'yı bana bırak git dedi, ben ona buradan bir iş bulayım, hastanede çalışsın dedi. O buraya alıştı. Dedem bana dayanamadı ve hocam ben ona bakarım, köyde onun yokluğuna dayanamam diyerek bırakmadı. O andaki duygular çok yoğundu, gözlerimizden damlalar akmaya başlamıştı. Artık vedalaşma zamanı gelmişti ve burada bir kapımız olduğunu bilerek doktorumuzla kucaklaşıp ayrıldık. Köye dönmek üzere yola çıktık, böylece zorlu süreç bitmişti.

Sağlığıma kavuşmuştum ama ben yine içine kapanık biri oldum. Dedem, doktorumun bırak burada kalsın dediğinde beni bırakmadığına çok üzülmüştü. Çünkü bir doktorun, torunumu evladı yerine koyup, ona bakacağını söylemesi ve içime kapanık halimi orada daha çabuk atlatacağımı düşünmüştü. Çocukluğumu yaşayamadan, o dönemin hastane köşelerinde geçmesi beni derinden etkilemişti. Sanki hayata yeniden başlıyordum. Günlük hayatıma dönmeye başladım ve köy işleriyle meşgul oluyordum. Bu arada babam Libya'ya çalışmaya gitti. Dedem yaşlı olduğundan işlerin çoğunu ben yapmaya çalışıyordum. Maddi imkânsızlıklardan dolayı ev işlerine yardım etmek zorundaydım. Bir gün köyde çalışırken sırtımdan bir ses geldi ama o an ağrı olmadı. Birkaç gün sonra Ankara'ya tekrar gittik. Muayenede platinin kırıldığı ortaya çıktı. 1987 yılında ikinci ameliyatı olarak kırılan platini aldılar. Uzun süre yılda bir kez kontrol amaçlı hastaneye gittim. Sonra kontrol işlemlerimde bitmişti. Artık hastaneye ziyaret amaçlı doktorumu ve sağlık personelini ziyarete gidiyorum. Bu insanların, özellikle de doktorumun bende çok emeği vardı. Haklarını ödeyemem. Daha sonra Doktorumu kaybettik. Mekânı cennet olsun. Çok üzüldüm. Kısacası bu süreç o kadar zor oldu ki yaşadıklarımı yazıya dökerken bile o anlarımı tekrar yaşadım.

Hayata 4 elle sarıldım, pes etmedim. Rahatsızlığım devam etse de mücadeleye devam ediyorum. Hayata gülümsüyorum. Şuan evli 2 çocuk babasıyım. Saygılarımla.