Bolu Adliyesi'nin de fiziki şartlarının çok kötü olması nedeniyle güvenlik sorunu ile karşılaşılabileceğini söyleyen Baro Başkanı Atalay tedirginliğini paylaştı.

Konuk olduğu Köroğlu TV Ana Haber Bülteni'nde Türkiye'de yargıya duyulan güvenin dibe vurduğunu söyleyen Bolu Baro Başkanı Atalay, Bolu Adliyesi'nde de güvenlik sorunu yaşanabileceğini söyledi. Atalay, Ne kadar özen gösterirsek gösterelim fiziki şartlarımız çok iyi olmadığı için umarım biz de böyle bir güvenlik sorununu yaşamayız. Çok sağlıklı olduğunu söyleyemem” diye konuştu.

Köroğlu TV Ana Haber Bülteni'nde Gazeteci Arzu Sarı'nın canlı yayın konuğu olan Bolu Baro Başkanı Ferit Atalay çarpıcı açıklamalarda bulundu. Türkiye'de yargıya olan güvenin dibe vurduğunu söyleyen Atalay, Bolu Adliyesi'nin de güvenli olmadığını belirtti. Atalay'ın açıklamaları şöyle: Yargı şuan Türkiye'de güvenilirliği tartışılan bir kurum haline geldi. Birkaç yıl öncesine kadar 5-10 yıl öncesine kadar yargıyı Türkiye'de yapılan araştırmalarda, güvenilirlik endekslerinde halkın yüzde 80 oranında güvenini kazandığı bir kurum olarak görüyorduk. Ama son birkaç yıldır yargıya güven dibe vurmuş vaziyette. Bu dibe vuruş yüzde 10'lara kadar düştüğü ifade ediliyor.

“YARGI SİYASALLAŞTI”

Türkiye'de yargı bir şekilde siyasallaştı, tarafsızlığını yitirdi, bağımsızlığını yitirdi. Yargı, siyasal iktidarı kullanalar için bir araç, bir argüman haline geldi. Dolayısıyla yargıya güven endeksi dibe vurdu. Yargıda çok değerli hakim, savcı, avukat, çok değerli hukukçular olmasına rağmen hiçbir zaman bu hukukçular kendi bağımsız iradeleriyle hareket edemez oldular. Bir tabiiyet duygusu geliştirildi, yargı ötekileştirildi, senden olan, benden olan, olmayan gibi. ‘Benden olan yargı, cemaat yargısı, paralel yargı, hükümete yakın yargı, uzak yargı' gibi söylemler önümüzde gerçek olarak duruyor. Bunun nedeni illa yargı bana ait olsun, aidiyet duygusu geliştirmek. Halbuki yargının kimseye ait olmaması gerekir, bağımsız olması gerekir. Yıllardır biz hukukçular olarak bas bas bağırıyoruz diyoruz ki ‘Yargı bağımsız değil', ‘Adalet Bakanı HSYK'dan elini çeksin, Müsteşar HSYK'dan çekilsin'. Ama bu sadece mevcut hükümet döneminde değil, daha önce de gerçekleştiremedik bunu ve bu konuda umudum gerçekten de gittikçe azalıyor. Eğer yargıyı bağımsız hale getiremezseniz adaleti tecelli ettiremezsiniz. Maalesef üzülerek ifade ediyorum ki bugün bu noktalardan çok uzaktayız bunu yeniden tesis etmeye çalışıyoruz ama umarım başarılı oluruz.

“CİDDİ BİR GÜVENLİK ZAAFI VAR”

Savcımızın şehit edilmesi ciddi bir güvenlik zaafı olduğunu gösteriyor. Bundan daha önce de Danıştay'da heyet toplantı halindeyken bir hakim öldürüldü, bir avukat tarafından öldürüldü. Biz o zaman yine ayağa kalktık, yine adliyelerdeki güvenlik sorununu, geçişleri, üst aramalarını, x-ray cihazlarını tartıştık ama o acı sadece çekenlere kaldı sonra tekrar bugünlere geldik. Savcımız Mehmet Selim Kiraz'ın ölümüyle birlikte bir kez daha tarih tekerrür etti. Bu güvenlik sorununu Türkiye'de birileri avukatlara ihale ederek olayın içerisinden sıyrılmaya çalıştı ve gerçek göründüğü gibi değil. Bir defa ciddi bir güvenlik açığı olduğu kanısını taşıyorum. Bizler adliyelere girerken bizim çipli kimlik kartlarımız vardır biz o kimliklerle gireriz. Biz de x-ray cihazından geçeriz, çantalarımızı da orada geçiririz. Eğer x-ray cihazı işaret veriyorsa çanta aranır gerekirse avukatın üstü aranamaz dense de avukatın da üstü tarama yapılır. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'nın tespit ettiği kamera görüntülerini, İstanbul Barosu'nun tespit ettiği görüntüleri incelediğimizde İstanbul Adliyesi'ne giren şahsın elinde bir avukat cübbesi, çip göstermeden sahte bir kimlikle yan taraftan avukatların girdiği yerden giriş yapmadığını başka bir yerden giriş yaptığını gördük.

“ADLİYELER TİCARETHANE OLMAMALI”

İstanbul Adliyesi'ne günde yargıyla ilgisi olmayan 4 bin kişi girip çıkıyor. Kafeterya işletenler, lokanta işletenler, bankacılar, kitapçılar efendim aklınıza ne gelirse İstanbul Adliyesi'nde satılıyor. Ticarethaneye dönüşmüş durumda. Çağlayan Adliyesi de Maltepe Adliyesi de aynı durumda. İçeride bir sürü ticari mekanlar oluşturulmuş. Adliyeler ticari mekanların oluşturulacağı yerler değil, bunları dışarı atmak zorundasın. Böyle büyük bir adliyeyi, bu kadar personeli aşçısından, bulaşıkçısına, et getirene, süt getirene, su getirene, bunları kontrol etmenizin imkanı yok. En büyük yanılgı adliyelerin bu şekilde dizayn edilmesiydi. Bizler avukatlar olarak bağırdığımız zaman politika yapıyorsunuz diye eleştirildik. Gördük ki dünyanın en büyük adliyesini yapmak marifet değil. Marifet, adliyenin içine dünyanın en güzel hukukunu koymak. Biz hukuku unuttuk adliyenin içinde bankalar açtık, kafeler, restoranlar açtık dolaysııyla bu güvenlik sorunlarının ortaya çıkması kaçınılmaz oldu. Ne yazık ki son derece değerli bir savcımızı biz teröre şehit verdik. Bu avukatlar olarak bizlerin de acısı oldu. Sanmasınlar ki biz bir hakim, bir savcı öldürüldüğü zaman bizdendir demiyoruz. Hukukçular arasında hiçbir ayırım yoktur.

“BOLU ADLİYESİ'NİN DURUMU SAĞLIKLI DEĞİL”

Bolu Adliyesi'ne art niyetli kişilerin girişleri mümkün mü? Mümkün. Kapıya x-ray cihazı koysanız da adliyenin depoları, mahzenleri arkadan girişleri falan mümkün. Binamız çok eski bir bina. Savcılık ciddi önlemler almasına rağmen meslektaşlarımızın da çipli kartları var, avukat yardımcılarının da hepsine tanıtma kartı verdik. Bunlar olmadan adliyeye giremiyorlar ama adliyemizin fiziki imkanları itibarıyla gerek Başsavcımız gerek Adalet Komisyonu Başkanımız, gerek biz, gerekse emniyet ne kadar özen gösterirsek gösterelim fiziki şartlarımız çok iyi olmadığı için umarım biz de böyle bir güvenlik sorununu yaşamayız. Çok sağlıklı olduğunu söyleyemem” Haber Merkezi