Başkanım acukta bize versen…

Belediyede Teftiş Kurulu Müdürü olarak görev yapan Muhittin Özçelik Hocam ile gezdim,

Beğendik…

‘Hocam makul insandır, belediyede de çalışmaktadır belki hissi davranmıştır. Beni de etkilemiştir' dedim.

Bir başka gün de,

Bir yanıma, gördüğünden, inandığından asla taviz vermeyen Dobracı Davut Mimar İsmail Hotakoğlu Abimi,

Öbür yanıma da, aynaya baksa aynada kendi görüntüsünü bile eleştiren emekli öğretmen gazeteci Sevgili Metin Ferah Abimi aldım.

Onlarla da gezdim.

Sonuç

Her ikisinin de ortak fikri; çok güzel olmuş.

Önce bir hatırlatalım

Dökülüyordu, etrafındaki derme çatma binalarla bir harabe görünümündeydi,

Görüntü kirliliği had safhadaydı.

İçini sorarsanız; zemin kara beton, soyunma yerleri, kurnalar ise çağın çok gerisinde kalmıştı.

Öyle aman aman müşterisi de yoktu.

Açıkçası restorasyon konusu gündeme geldiğinde,' Belediyenin yapacak işi mi yok.' diye düşünmediysem de yalan olur.

Çalışmalar başladıktan sonra ise bu olumsuz düşüncemden mi nedir, kafamı çevirip bakmadım bile.

Ancak bakış açıları farklı üç değerli insanla burayı gezdikten sonra diyorum ki;

Buraya para yatırmayı düşünenin,

Projeyi aslına uygun halde çizdirmek için mücadele verenin,

İç mimari konusunda mimarlıktan öte, buraya sanatçı gözü ile bakanların gözlerinden öpüyorum.

Hamam hamamlıktan çıkmış, hakikaten Sultanlara layık bir saray olmuş.

Her yer bembeyaz mermer ile döşenmiş.

Ahşap süslemeleri ise adeta bir nakış gibi işlenmiş.

Osmanlı motifleri ile bezenmiş duvarın önüne yerleştirilmiş kurnalarıyla,

Dikdörtgen şeklinde yapılmış sıcacık göbek taşlarıyla,

Saunası ile ve pek alışık olmadığımız terapi için kullanılan tuz odasıyla,

Masaj ve güzellik salonuyla çok ama çok güzel olmuş.

İçeriye giriyorsunuz, girdiğiniz andan itibaren değişik bir iklim...

Soğukluk bölümü harika,

Camekan bölümüne çıkıyorsunuz, soyunup, dökünüyorsunuz, kapınıza şifrenizi yazıp kilitliyorsunuz

Sonra

Peştamalınıza sarılıp bir kuğu misali iniyorsunuz merdivenlerden…

Sıcaklık kısmına girdiğinizde diyorsunuz ki;

‘Ben nereye geldim,

Sarayın hamamında mıyım, yoksa hamamların sarayında mıyım?

Hamam kültürünün olmazsa olmazlarından olan nakışlı havluları, peştamalları, sedef kakmalı takunyaları,

Kildanlıklarda süzülerek biriktirilmiş olan ve vücutları temizlemek için kullanılan ipek keseleri,

Meyve kokulu sabunları, kına, sürme olacak mı bilmem...

Ama

Bir sultan edası ile girdiğiniz hamam da, sanki yıkanmak bahane,

Eğlence, terapi, muhabbet ve güzelleşmek şahanemi olacak ne?

Adettendir ya bizim memleketin gelin hamamı,

Onu da düşünmüşler...

Hamamın en tepesinde karşılıklı iki odanın birini,

“...Kaynanayı ne yapmalı

Kaynar kazana atmalı,

Yandım gelin dedikçe

Altına odun atmalı ...” demesi için geline,

Diğerini de,

“...Gözleri patlak gelin,

Çenesi hırtlak gelin,

Seni mezar kaçkını

Suratsız hortlak gelin...”diyerek cevap vermesi için kaynanaya vermişler.

Yıkanma bölümünü hayal ediyorum da…

Bir yanda

Kurna başında hanım sultan edası ile oturmuş kaynanalar,

Öbür yanda ise gelinlik kızlar…

Hamam taslarını sorarsanız bakırdan,

İster def yap eğlen, ister su dök yıkan…

Yani

Çalsın sazlar, oynasın kızlaaar!

Bolu turizmine katkı verecek olan bu projeyi hayata geçiren Sayın Alaaddin Yılmaz Başkanımızı kutluyoruz.

Ama başkanımıza önemli bir konuyu da hatırlatmadan da geçemiyoruz.

Başkanım!

Malumunuzdur, artık kadınlar hanzo tipli erkeklerden değil, bakımlı erkeklerden hoşlanıyorlar,

Sultan Hamamına giden kadınlarımız, sizin ifadeniz ile 50 yaşında gibi girip, 30 yaşında gibi çıkacaklarsa,

O zaman biz ne olacağız,

Onlar sultan olacak, biz odun mu kalacağız,

Yine kaplıca da Keseci Dursun'un eline mi bakacağız?

Başkanım!

Gadunlara va da, haftanın bir günü de olsa biz heriflere yok mu?

Himmet etsen, acukta bize versen…